İslâm Düşüncesinde Bilimlerin Birliği

Usûl-i Fıkıh İlminin Diğer İlimlerle İlişkisi
Mehmet Görmez


İDE AKADEMİ 2020-2021 | DERS NOTLARI | 1 Şubat 2021

İSLAM DÜŞÜNCESİNDE BİLİMLERİN BİRLİĞİ

Usûl-i Fıkıh İlminin İslami, Sosyal ve Tabii İlimlerle İlişkisi ve Bütünlük Sorunu

  • Hicri 3. asırdan itibaren Müslüman âlimler, ilimleri aklî ve naklî ilimler olmak üzere ikiye ayırmışlardır.
  • Gazalî bu ayrımı kabul etmekle birlikte el-Mustasfâ isimli eserinin mukaddimesinde usûl-i fıkhı her ikisini de cem eden bir ilme örnek olarak verir.
  • Taha Abdurrahman ise İslam’da ilimlerin aklî ve naklî olarak keskin bir şekilde ayrılamayacağını; akıl olmadan nakil, nakil olmadan da aklın olamayacağını ifade eder. Ona göre akıl, insana içeriden, nakil ise dışarıdan verilen bir vahiydir ve bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir.

Usûl-i Fıkıh- Dil Bilimleri İlişkisi

  • Usûl-i fıkıh, yalnızca aklî ve naklî ilimleri birleştiren bir ilim değil, bütün ilimleri birleştiren bir ilimdir ve bir metodoloji olması nedeniyle bütün ilimlerle ilişkilidir.
  • Usûl-i fıkıh ilminin fıkıh dışında en çok ilgilendiği ilim, dil bilimleridir.
  • Ulûm-i İslamiyye, nas denilen dinî metinleri merkeze alır. Kur’an ve sünnetin insanlığa bir dil aracılığıyla bildirilmesi sebebiyle dil bilimleri olmadan bir metodolojiden söz etmek mümkün değildir.
  • Bir dil bilimci olan İbn Tayyîb dil bilimlerini; lügat ilmi, sarf ilmi, iştikak ilmi, nahiv ilmi, meani (beyan) ilmi, bedii ilmi, aruz ilmi, kafiye ilmi, inşa (yazı inşası) ilmi, yazı (kitabe) ilmi olmak üzere on kategoride tasnif eder.
  • Kâmil manada bu ilimler bilinmeden, delalet meselesi çözülemez yani delillerden istidlalde bulunulamaz, tefsir ve tevil yapılamaz, fıkıh üretilemez. Bütün bunlar dil bilimleri ile ilişkilidir. Bu nedenle usûl-i fıkıh kâmil manada bütün dil bilimleri ile ilişkilidir.
  • Bir Arapça metnin; lügat, kelam, mantık ve beyan olmak üzere dört boyutu vardır.
    • Lügat lağv kökünden gelir ve dilin henüz manaya bürünmemiş halidir. Manaya bürünmemiş dil ölüdür. Lügat içerisinde, harflerden ve harekelerden ibaret olan sarf ve nahiv gibi basit ilimler vardır. Bu ilimleri bilmek dili bilmek anlamına gelmez. Dili bilmek, en azından beyan seviyesinde bilmektir.
  • Şâtıbî Muvafakat isimli eserinde, bütün diller için müşterek olan hakiki delalet ve Arapçaya özgü olan tabii (izafi) delalet tasnifini yapar. Fakat Arapçanın kendine özgü, başka dilde olmayan estetik, fonetik gibi birçok delaleti vardır.

Usûl-i Fıkıh – Kelam İlişkisi

  • Her ikisine birlikte asleyn/usuleyn denilen usûli’d-dîn ve usûl-i fıkıh birbirlerini tamamlayan iki ilimdir. Yani kelam ilmi, usûl-i fıkhın ayrılmaz parçalarından biridir.
  • Kelam ilminin asılları olmadan usûl-i fıkıh inşa edilemez.
  • İslam fıkhı dünya ve ahireti birleştiren bir fıkıhtır. Bütün âlemleri birleştirecek bir varlık anlayışına, bir insan, âlem tasavvuruna hatta bir değerler sistemine sahip olmadan usûl-i fıkhın asılları belirlenemez.
  • Literatürde İbn Haldun’a nispet edilen fukaha usûlü, mütekellimin usûlü ve memzûc usûl olmak üzere üçlü usûl tasnifi yaygınlaşmıştır.
  • Daha sonraki dönemlerde dinin asılları, tevhid, iman, İslam, Allah’ın sıfatları ve isimleri bilinmeden fıkıh sistemini akâidden ayrı olarak tasnif etmenin mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca husun-kubuh, illet meselesi, kitabın, vahyin sünnetin tanımı olmadan bir usûl-i fıkhın olmayacağı görülmüş; kelam, usûl-i fıkhın büyük bir bölümü haline gelmilştir. Hatta Bâkıllânî, Cüveynî, Gazâlî gibi âlimler usûl’id-dîn ve usûl-i fıkhı içiçe geçirmişler ve zamanla bu iki ilim birbirinden ayrılamaz duruma gelmiştir.

Usûl-i Fıkıh – Mantık İlişkisi

  • İslam âlimleri mantık ilminin aslında fıtrî, bedîhî bir şey olduğunu, zaten beyan ve nutuk içinde mantık olduğunu düşünmüşler, özellikle Aristo mantığı tercüme edildikten sonra onların mantık konusunu sadece formüle ederek yazıya döktüklerini ileri sürmüşlerdir.
  • Başlangıçta mantığın fıkıh ilmi içerisinde yer alması konusunda tartışmalar olsa da daha sonra illet, gaye, makâsıd ve kıyasın fıkıhta yer almasından hareketle, mantığın usûl ilminin içindeki ağırlığı benimsenmiştir.
  • Gazâlî Mustasfa isimli eserinin mukaddimesinde “Mantık bilmeyenin ilmine güven olmaz.” diyerek mantık ilmi olmadan usûlün olamayacağına atıfta bulunmuştur.
  • Mantık ilmi önce usûl-i fıkha yardımcı bir ilim olarak görülmüş, sonra usûl-i fıkhın kıyas bölümüyle bütünleşerek istinsab ve ictihad için de gerekli olduğuna inanılmıştır. Usûl ve fürû ilişkisini kurarken mantık ilmine başvurulmuş ve zaman içerisinde mantık usûlün ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
  • Taha Abdurrahman, usûl-i fıkhı, “İslam mantık ilmi” olarak tarif eder ve müstakil bir mantık ilmi olarak görür. Ona göre kıyasta tahkik ve menât yapabilmek için mantık ilmine ihtiyaç vardır. Usûl-i fıkıh, asıl ile fer arasındaki ilişkiyi kuran bir ilimdir; bu ilişki mantık ilmi olmadan kurulamaz.
  • Modern zamanda usûl ile mantık ilişkisi reddedilerek usûl ilmini mantık hatta kelam ilminden arındırma çabaları ortaya çıkmıştır.

Usûl-i Fıkıh –  Felsefe İlişkisi

  • Tercüme hareketlerinden sonra usûl-i fıkıh ile felsefe arasında güçlü bir ilişki kurulmuş ve analitik felsefe de usûlün bir parçası olmuştur. Hatta usûl-i fıkıh Tâhir b. Âşûr Makâsıdu’ş-Şerî’ati’l-İslâmiyye eseri veya Şâtıbî’nin Arap dili üzerine yazdığı el-Usûl isimli kitabı Batı dillerine çevrilirken usûl-i fıkıh, hukuk felsefesi ya da fıkıh felsefesi olarak tercüme edilmiştir.
  • Usûl-i fıkıh ile felsefe arasındaki ilişkiyi dört başlıkta incelemek mümkündür: Lafız ile mana arasındaki ilişki, aklî mebhasler, hüccet (delil, burhan) meselesi, amel (eylem) meselesi.
    1. Lafız ile mana arasındaki ilişki: Dil felsefesi olmadan lafız ile mana ilişkisini kurmak mümkün değildir.
    2. Aklî mebhasler: Mantıkta ve analitik felsefede bulunan özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü şıkkın imkânsızlığı ilkeleri usûl-i fıkhın içinde de var olduğu için felsefe ile usûl-i fıkıh arasında doğrudan bir ilişki kurulabilir.
    3. Hüccet (delil, burhan) meselesi: Delil meselesi sadece kelamın meselesi değil aynı zamanda usûl-i fıkhın meselesidir.
    4. Amel (eylem) meselesi

Usûl-i Fıkıh – Tarih İlişkisi

  • Sadece usûl-i fıkhın değil, tüm ilimlerin tarihle bir ilişkisi vardır hatta tefsir- tefsir tarihi, hadis-hadis tarihi gibi her ilmin bir tarihi vardır. Usûl-i fıkıh da tarih usûlü ve tarih felsefesi içerisinde yer almaktadır.
  • İbn Miskeveyh’in Tecârib’ül-Umem eseri tarih usûlü için bir başlangıç sayılsa da tarihe usûl nazariyesiyle bakması nedeniyle tarih ilminin usûlünü ilk olarak İbn Haldun’un yazdığı söylenebilir.
    1. İbn Haldun, tarihin maziye ait rivayetlerden ibaret olmadığını, kuralları, kaideleri ve usûlü olan bir ilim olduğunu söyler.
    2. Tarihi, toplumların geçmiş zaman içindeki hareket kanunları olarak tarif eder. Sünnetullah kavramını tarih usûlü içerisine yerleştirir.
  • Usûl-i fıkıh ile tarih arasındaki ilişkiyi İbn Haldun Mukaddime eserinde ortaya koymuştur.
  • Şatıbi’nin makasıtçılığı ile İbn Haldun’un tarihçiliği birbirine uygun iki yöntemdir. Aynı yöntemin bir kısmı tarihe, bir kısmı fıkha uygulanmıştır.
  • Usûl-i fıkıh ile tarih arasındaki diğer bir ilişki; haberlerin tespiti meselesidir. Haber nazariyesi açısından tarih ilminin verileri ve ilkeleri ile usûl-i fıkhın ilkeleri birlikte ele alınmıştır.
  • Usûl-i fıkıh ile tarih ilişkisini belirleyen hususlardan biri de önceki şeriatlerdir. Bir neshin var olup olmadığını söyleyebilmek için dinler tarihini (önceki şeriatleri) bilmek gerekir. Nasih-mensuhu ve esbab-ı nüzulü tespit edebilmek için tarih bilmek gerekir.

Usûl-i Fıkıh –  Coğrafya İlişkisi

  • Endülüs’teki usûl geleneği ile Maveraünnehir’deki usûl geleneği mukayese edildiğinde ancak usûl ile coğrafya arasındaki ilişki anlaşılabilir.
  • İmam Şâfiî’nin Bağdat’tan Mısır’a gidince er-Risâle ve el-Ümm adlı eserlerini yeniden yazması usûl-i fıkıh ile coğrafya ilişkisine örnektir.

Usûl-i Fıkıh ve Ahlak İlişkisi

  • Ahlakın ilim olup olmadığı konusunda tartışmalar vardır.
  • Bir görüşe göre ahlak, İslami ilimler içerisinde bütün ilimlerin temelinde yer alır.
  • Modern zamanlarda ise ahlak, ilkeleri, kuralları ve yöntemi belli olan müstakil bir ilim halini almıştır.
  • Usûl-i fıkhın evrensel bir ahlak üretebilecek üç ilkesi vardır:
    1. İstihsan: Usûl-i fıkıh güzellik kavramından bir fıkıh ilkesi üretmiştir; adına istihsan demiştir. İstihsanı sadece celi kıyası terk etmek olarak tarif ederseniz o zaman ahlak ile usûl arasındaki ilişkiyi kaybedersiniz. Ama siz Müslümanların güzellik mefhumunu alıp bir fıkıh ilkesi, eşyaya, evrene, kâinata bir bakış açısı ve ondan hukuk üreten bir ilke ortaya koyduğunu görürseniz ahlak ile usûlün ne kadar bütünleştiğini görürsünüz.
    2. Istıslah (Maslahat): Fıkıh usûlünde salah kökünden gelen maslahattan yola çıkarak hüküm verme yöntemidir. Maslahat kavramından bir fıkıh ilkesi üretmek, ahlakla usûlün birleştiği yerdir. Taha Abdurrahman İslam ahlakını salih ahlak olarak isimlendirir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in imana dayanan her davranışa verdiği isim salih ameldir. Allah’ın rızası, toplumun maslahatı ve insanın fıtratına uygun olan her amel salih ameldir. Salih amel kavramından maslahat türetmek ve onu bir fıkıh usûlü ilkesine dönüştürmek, ahlak ile usûlün birleştiği çok önemli bir yerdir.
    3. Örf: Bu kavram, marûf kavramından gelmektedir. Fıkıh, maruf olanın üzerine inşa edilen insan davranışlarını, alışkanlıklarını, toplumların ortaya koydukları ilkelerini örf ile usûl-i fıkhın bir delili haline getirir.

Usûl-i Fıkıh ile Usûl-i Hadis ile Usûl-i Tefsir İlişkisi

  • Her ilmin bir usûlü olsa da özellikle usûl-i fıkıh, usûl-i hadis, usûl-i tefsir olmak üzere üç meşhur usûl vardır.
  • Usûl-i hadis ilmi, ıstılahlardan ibarettir. Sünneti ve hadisi nasıl anlamamız gerektiğini öğreten bir usûl yoktur.
  • Bütün bu usûl ilimlerine bir metodoloji olan sünnet ve hadisin nasıl anlaşılması gerektiğini öğreten ilim, usûl-i fıkıhtır.
  • Kur’an’ın nasıl tefsir edileceğini, nasıl istinbat edileceğini öğreten usûl, usûl-i fıkıhtır.
  • Usûl-i fıkıh, usûl-i tefsir ve usûl-i hadis büyük oranda mündemiçtir.
  • Usûl-i fıkıh tek başına bir ilim değildir. Usûl-i fıkıh merkeze alındığında; dil bilimleri, kelam, tarih, ahlak, mantık, analitik felsefe ile ilişkileri dikkate alınmalıdır.

Usûlcü olmak isteyenlerin, usûl-i fıkhı kuşatan diğer ilimlerle beraber, ilimlerde tevhid ilkesine riayet ederek okuması gerekir.

Videolar