İslâm Düşüncesinde Bilimlerin Birliği

Modern Dönemlerde İlimlerde Birlik Arayışının Mahiyeti ve Temelleri
Ayhan Çitil


İDE AKADEMİ 2020-2021 | DERS NOTLARI | 14 Aralık 2020
 

  • Modern dönemde ilimlerde birlik arayışının mahiyeti ve temellerini araştırırken batı fikriyatındaki dönüşümü paylaşmak gerekir. Kant’ın etkisi konuşulmadan bu meselenin anlaşılması mümkün değildir.
  • 19 ve 20. yüzyıl başlarında bilimlerin birliği ve sınıflandırılması konusunda yapılan tartışmalarda pozitivist ve pragmatist yaklaşımlar belirleyici olmuştur. Auguste Comte ve Herbert Spencer ile Rudolf Carnap ve Otto Neurath tartışmaları bu noktada önemlidir.
  • Osmanlı dönemindeki tartışmalara baktığımızda Kâtip Çelebi’nin geçmişteki tüm sınıflandırmalar içinde en iyisi olduğunu söylediği Taşköprülüzade’nin Miftahü’s-Saade’sindeki sınıflandırma çok önemlidir.
  • Bu sınıflandırma varlık katmanlarını dikkate alarak kitabet, ibare, ezhan, âyan gibi katmanlara ayırır, en temelde her şeyin kendinde tezahür ettiği âyan vardır. Onunla ilişkisi nispetinde diğer varlıklar vardır ve varlığın hiyerarşik düzenini esas alan bir bilimler sınıflandırması önerir. Ancak Taşköprülüzade “bunlar teşbihidir, kendinde varlığı olduğunu söyleyemeyiz” der.
  • Bu mertebelerin bir sırası vardır ve sırada önce gelen sonra gelene vesile teşkil eder. Yazı ve sözün varlığı hakiki olmayıp mecazidir. Aynî varlık, hakiki ve aslî varlık iken, zihnî varlığın hakikî mi mecazî mi olduğu hususunda ihtilaf vardır. Zihnî olanın kendine ait bir varlığı var mı yoksa varlığını aynî olana mı borçlu tartışması da yapılmıştır.
  • Taşköprülüzade bu sınıflandırmada nazarî ve amelî ayrımı yapar. İlim, elde edilmesi kendisinin amaçlanması durumunda nazarî, kendi dışında bir şeyin kazanılmasının amaçlanması durumunda amelî olarak adlandırılmıştır. Bizim için önemli olan şer'i olan ve felsefî olanın bir arada ele almasıdır. Bu sınıflandırma bizim kemale erdirdiğimiz anlayışıyla da uyum içindedir.
  • Katib Çelebi, Keşfü'z-Zünun’da şöyle der;“İnsanın olgunlaşması için bu bilimler tasnifine ihtiyaç vardır, biz özellikle felsefi bilimlerden yararlanarak doğayı anlamak ve kendimizi onun içinde bir şekilde doğru konumlandırmak için diğer ilimleri elde ederiz, neyin hayrımıza olacağını tam olarak anlayabilmemiz için ise şer’i ilimlere ihtiyacımız vardır.”
  • Bu ikisi de birlikte götürülmesi gereken alandır ve insanın olgunlaşmasına hizmet eder. Bu anlamda son derece bütünlüklü bir yapı ile karşı karşıyayız.
  • Bu düşünüş biçimi Batı fikriyatında özellikle 17. yüzyıldan sonra değişime uğrayarak terkediliyor. Burada özellikle Kant’ın etkisi söz konusudur.
  • Şöyle bir şeyle karşı karşıya kalıyoruz; varlık temelli sınıflandırmada kitabî olanla, harfi olanla, had ile ilgili bir konuda bilimler sınıflandırmasına girerken artık bilimler, bilim olarak görülmemeye başlıyor.
  • Bilim denilen şeylerin kapsamında çok ciddi bir daralma olduğu düşünülmeye başlıyor fakat bu daralmadan başka bir daralma daha vardır. Aynî olanla bilgimizi edindiğimiz temel bir alan olarak metafizik düşünülüyor.
  • Varlığın kendisiyle ilgili, aynî olanla ilgili bir bilgi edinme, özsel bir bilgi sahibi olma fikri ortadan kalkıyor. Buna özellikle metafiziğin elenmesi süreci de diyoruz. O kadar büyük bir dönüşüm yaşanıyor ki bir noktadan sonra biz kendi bilimler sınıflandırmamızın en tepesine koyduğumuz fıkıh, tasavvuf gibi bilimleri bilim olarak görmemeye başlıyoruz.
  • Özellikle doğa bilimlerinde Aristoteles’in, Yeni Plâtonculuğun etkileri uzun bir süre devam ettikten sonra 16. yüzyıla geldiğimizde teleolojik doğa ve bilim anlayışı terk ediliyor ve mekanik bilim anlayışı ön plana çıkarılıyor.
  • Özellikle Newton ve Leibniz gibi felsefeci fizikçilerin katkısıyla Descartes’in sağladığı kavramsal çerçeve sayesinde biz doğayı, tabiatı artık kendinden hareketli cevherlerin bulunduğu alan olarak değil sadece dışsal kuvvetler ile hareket eden bir mekân olarak düşünmeye başlıyoruz. Dolayısıyla teleolojik anlayışın tam karşıtı olan mekanik düşünce biçimi hâkim olmaya başlıyor.
  • Bu mekanik en temelde “eylemsizlik ilkesine” dayanıyor. Herhangi bir cismin üzerine herhangi bir dışsal kuvvet etki etmezse bu cisim durur ya da doğrusal hareket eder. Newton mekaniğinin temel ilkesidir ve kendiliğinden hareket fikrine tamamen karşı olan bir düşüncedir.
  • Bu bilim anlayışı, doğa anlayışı ve beraberinde getirdiği fizik anlayışı o kadar başarılı oluyor ki insanlar o zamana kadar ki tasavvurlarının yanlış olduğu fikrine kapılıyorlar.
  • Tabiatın farklı bir şekilde işlediğini, bir tür nedensellik içinde işlediğini, bu nedenselliğin daha metafiziksel bir zemini olduğunu, kendini düşünen bir ilk hareket ettiricinin hareket ettirdiğini, ona öykünerek hareket halinde kaldığını düşünen insanoğlu, bir rüyadan uyanır, bir yanılsamadan kurtulur gibi tabiatın da onunla ilişkili olan bilimin de çok farklı bir şekilde olabileceğini düşünmeye başlamıştır.

İmmanuel Kant

  • Kant da bir fizikçi, fiziksel coğrafyacıdır.
  • Bilimleri metafiziğe hiç yer kalmayacak şekilde temellendirme amacıyla bir eser kaleme almıştır. Bu eserinde metafiziğin neden yanılsama içerdiğini ortaya koyarak insanlığın bir daha yanlış bir metafizik yapmasına engel olma iddiasındadır. Bu büyük iddia, yüzyıllarca devam eden bilim anlayışının tamamen terk edilip metafizikle bilimlerin bağının tamamen koparılması ve buradan hareketle bilimsel olanın metafiziği dışlayan bir şekilde tanımlanması projesi olmuştur.
  • Kant'ın felsefesi transandantal felsefe diye de anılır. Transandantal kavramını Türkçe ‘ye aşkınsal olarak da çevirebiliriz ama burada aşkınsal olandaki -sal çok önemlidir.
  • Kant'a göre uzay ve zaman kendinde varlık değillerdir, insanın hissetme melekesinin surette gördükleri şeyler gibilerdir.Felsefekendinde olana, varlığa odaklanmıyor gerçekliğin insan zihninde nasıl ortaya çıktığına, nasıl tecrübe edildiğine odaklanıyor. Dolayısıyla transandantal sıfatı meratibu’l-vücudun âyan katmanın dışlandığı, zihnî olanın, ezhanî olanın esasa yerleştiği bir sürece karşılık geliyor.
  • Batı felsefesinde özellikle modern dönemde hemen hemen tüm felsefe-bilim kitaplarının başlığında understanding, ferşnald, mind gibi terimler yer alır. Yani zihin, anlama, kavrama gibi terimler yer alır çünkü odak cevherden, zihnî olana kaymıştır. Bunun çok temel nedenlerinden bir tanesi şudur; “söz konusu bilim mekanik anlayışı Aristoteles’e duyulan kuşkudan ortaya çıkmıştır.”
  • Aristoteles'in metafiziğinde külliler, tümeller, düşünürler vardır; gerçekten de var gibi düşünülüyorlar ya da bireyler gerçekten var gibi düşünülüyorlar. Bunlar bizim zihnimizin kurgularından mı ibaret, zihnimizde tümellediğimiz şeyler tekillerden mi ibaret? Böyle bir kuşkuculukla bu tartışma başlamıştır.
  • Descartes'in meşhur meditasyonlarında kırmaya çalıştığı düşünüş biçimi de budur ancak o şöyle bir noktaya getiriyor; benim açık ve seçik bir biçimde nesnelerle ilgili bilgi sahibi olma imkânım olan tek şey onların uzamsal öze sahip olmalarıdır. Yani cisimler uzamlıdır, yayılıma sahiptir. Cisimlerin bilimini yapmanın yolu da uygulamalı geometridir diyor. Kendisi o metinde ana fikrini geliştirmiş, kendi fizik fikrini geliştirmiş ve bu fizik fikri içinde konusu fizik dünyanın nasıl olduğunu keşfedilmesi bilimin anlayışının içine yerleşmiştir.
  • Buradaki yasa fikrinin anlaşılması önemlidir.“Biz doğa fikrinden ne anlayacağız?Yani benim tecrübemde uzamsal olarak ortaya çıkan bir nesne var bunları nasıl anlayacağız?” dediğimizde felsefi düşünce aynî olandan zihnî olana, fenomene doğru bir kayma yaşıyor.
  • Zihnî bir düzeyde yasaların temeli araştırılmaya başlıyor. Kendinde olanın zaten bilgisine sahip olamayacağımız, fenomenal olarak karşılaştığımız alanın düşüncesine sahip olduğumuz anlayışı hâkim oluyor. Dolayısıyla zihnî olanın sınırları içinde yasanın ne olduğunu araştırılmaya başlıyor bu Taşköprülüzade’de bahsettiğimiz meratibul-vücut katmanlarından âyanın dışarıda bırakılması ezhanî olanın esas alınması gibi çok devasa bir dönüşümdür.

Kant’ın Transandantal Felsefesini Etkileyen Unsurlar

  • Kant’a göre nesneleri dolaysızca bildiğimiz bir akli görümüz ya da ilham kabiliyetimiz yoktur. Dolayısıyla dolaysızca kavramlar olmadan bir şey bildiğimizi iddia edemeyiz.
  • Bu anlayışı kabul ettiğimizde klasik burhan anlayışının öncüllerini koyacak yer bulamamaktayız.Tasavvufi bir perspektife de yer açamıyoruz çünkü insanı, bilgi anlayışı açısından sınırlandırarak anlamaya başladık bu dönemden itibaren.

Neyi Biliriz?

  • Kant’a göre hakkında anlamlı bir şekilde konuşabileceğimiz nesnelerle sadece ampirik tecrübede karşılaşıyoruz, kendi başına duyusal bir nesne de yok zihnin içinde, biz nesnelerimizi kurarak, onları takip ederek ilişkiler ve bağlantılar içerisinde bunları ortaya koyarız ve bu şekilde insan bilgisi ortaya çıkmaktadır.
  • Bu itibarla kendi başına bir varlık alanından aynî olandan ve bu alana ilişkin bilgiden söz edemeyiz. Önceki çerçeve tamamen değişti. Artık düşünebileceğimiz ama bilemeyeceğimiz bir çerçeveden bahsediyoruz. Kant bu alana “numenal” alan demektedir.
  • “Fenomenal” alan ise bilgimizin geçerli olacağı bir alandır. Eğer bir şey fenomenal alanda yoksa fenomenal alanda bir modeli, temsili oluşturulamıyorsa onun hakkında bilgi sahibi olamayız.
  • Bir şeye bilim demek için o şey fenomenal alandaki bir nesneyi bilmekle ilgili olmalıdır.
  • Fenomenal alanda ruh, evrenin bütünlüğü, Tanrı yok ve nesne olarak karşıma çıkamaz, dolayısıyla Tanrı bilim olamaz. Bu anlayış metafiziğin elenmesidir.
  • Kant’ın söylediği şeye göre; kendimizi fenomenal olanla, olgusal olanla sınırlandırdığımız bir bilimsel faaliyete yönelmek durumundayızdır.

Bilimlerin Bir Birliği Var mı?

  • Kant'ın buna verdiği cevap şöyledir; Tanrı, evren ve ruh gibi klasik metafiziğin konusu olan şeyler aklın iddialarıdır, bizim bilgimiz dışında kalırlar ve onlar varmış gibi birtakım çıkarımlarda bulunmak yanılsamadır.  Bunun bir yanılsama olduğunu, kendinde bir mutlak varlık alanı olmadığını düşünmek bilimlerin birliği olmayacağını düşünmek anlamına gelmez.
  • Kant, bilimlerin birliği kavramının odağını klasik metafizikteki “kendindelik” perspektifinden başka bir perspektife çekmiştir.
  • Kant’ta bilimlerin bir birliği vardır. Bu durum sankiyakınsanan bir ideal gibi düşünülür. Yani sistematik bir bilgiye ulaşılabilecekmişiz gibi bilimi yaparız, insan ruhu ile ilgili kozmos ile ilgili Tanrı ile ilgili araştırmalarımızı sürdürdükçe bunların hepsini sistematik bir biçimde ortaya çıktığını umarak -mış gibi yaparak bilim yaparız ve bilimlerin birliği bu anlamda bir ideal olarak düşünülebilir. Ancak “kendinde varlığın bir birliği vardır” fikrinden hareketle düşünülen bir ideal değildir. Bu itibarla bilimlere birlik veren bu idealler focusimaginarius yani bir hayali olarak tasavvur edilmek durumundadırlar.
  • Bilimleri bir zamanlar belki böyle düşünmüyorduk, kendi başına bir birlik, mutlaklık var ve bilimlere birliğini o verir diye düşünüyorduk şimdi bu bir metafiziksel yanılsamaymış, böyle bir metafiziksel düşünüş biçimi olmayacak ve yanlış doğa anlayışına yol açıyormuş biz bu anlamda metafizikten kendimizi kurtarmalıyız dedik, fakat muhakeme faaliyetimizi yönlendiren bir ideal olarak Tanrı, evren ve ruhtan artık bahsetmemeye başladık.
  • Bir bakıma öyle bir bilimsel faaliyeti içerisindeyiz ki bu bilimsel faaliyet bir birliğe sahip de bu kendinde metafiziksel bir birlik ya da mutlaklık olduğu anlamına gelmiyor sadece bizim pratik ve pragmatik varlığımızı yönlendiren bir ideal olarak bilimlerin birliğinden söz ediyoruz.

Sınıflandırma Nedir?

  • Klasik metafizikte tabiat hiyerarşik bir düzen içinde türlere sınıflara ayrılmıştır. Modern dönemde bu sınıflandırmalara konu olan çeşitlilikler mekanik bir nedensellikle ortaya çıkmıştır anlayışı hâkim olur.
  • Kant’a göre insandaki yargı melekesi sanki bir düzenlilik, gayelilik varmış gibi yargılamada bulunur. Düzenlilik arayarak, sanki bir hiyerarşik yapı varmışçasına çevreye yönelir ve belirli sınıflandırma içindeymiş gibi kendimize yöneltiriz.
  • İnsan bu sınıflandırmayı aklın öznel ilgilerine göre yapar. Kendini fiziksel alemde bulan insanın, çevresindeki nesnelere yöneldiğinde temel ilkesi hayatta kalmak olur. Nesneleri yaşama iradesine göre örneğin neyi yerse yaşar, neyi yerse ölürüz şeklinde sınıflandırır.
  • Sınıflandırmalar nihai değildir. Hepsinin zemini özneldir, gittikçe daha da sofistike olabilir.
  • Kant’ın felsefesinin temel çıkış noktası doğanın düzenli oluşu ve sentetik apriori yargıların varlığıdır.
  • “Ara ki bulasın” diyen Kant insanın bu dünyada bilimlerle uğraşırken asıl derdinin bu düzenlilikleri bulmak olduğunu söyler.
  • Bilimler, kendinde olanın, mutlak olanın, hakikatin bilgisi değildir.Hep vakitle sınırlıdır daima daha iyisi daha farklısı yapılabilir. Teorik fizik, genel bir kanı verir, oryantasyon sağlar, doğanın düzeni ile ilgili genel bir fikir verir.Bilim dediğimizde ampirik olanla, fenomenal olanla ilgili bir şey anlıyoruz.
  • Sınıflandırmaları nasıl yapacağımız ve yeni sınıflandırmaların nasıl ortaya çıkacağı belirsizdir. Gelecekte her şey çok daha farklı olabilir diye düşündüğümüz bir bilim anlayışına sahip oluyoruz.

19. ve 20. Yüzyılda Bilimlerin Birliği Tartışmaları

  • Bilimlerin sınıflandırılması tartışması Kant sonrasında iki ana hat üzerinden ilerlemiştir; bunlar pozitivist ve pragmatist hattır.
  • Pozitivist çizgiye göre bir şeyi bilim yapan şey onu nasıl gerekçelendirdiğin, ampirik tecrübeyle nasıl kıyasladığındır.
  • Kuramdan gözlemle sınanabilecek ampirik içeriği olan bir önerme türetmek gerekir. Türetme işlemi yapılması mantığın alanına girer, dilin, mantığın bunun nasıl yapılacağının incelenmesi, pozitivistlere göre felsefecilerin işidir.
  • Bu indirgemeyi yaptıktan sonra kuramın test edilmesi için önermeyi ortaya koyduktan sonra o önermenin gözlem ve deney bağlamında incelenmesi ve denetlenmesi, ya da o kuramın ampirik bir fenomeni açıklamakta kullanılması bilim insanlarının işidir.
  • Dolayısıyla bu anlayışta mantıkçı, felsefeci matematikçilerin bir tarafta, bilim insanlarının bir tarafta olduğu bir iş bölümünden bahseder pozitivistler. Hem Descartes’tan hem Kant’tan beri gelen yaklaşımı sürdürür pozitivist çizgi.
  • En temel bilim bu anlamda fiziktir, bütün diğer bilimler onunla bir hiyerarşik düzen içinde bulunur. Ve bütün diğer bilimleri olabildiğince fiziğe indirgemek ve benzetmek esastır anlayışı hâkim olur.
  • Pragmatistlere göre biz bir canlı türüyüz, biz de evrimleşerek var oluyoruz. Sahip olduğumuz özellikler mutlak olarak ya da kalıcı özellikler değiller. Bizim de bir tür olarak yapmaya çalıştığımız şey hayatta kalmaktır. Olaya bu açıdan bakarsak, öznel ilgilerimizden temelde hayatta kalma çabamızdan bağımsız olarak bilimleri, doğruluğu, hakikati anlamak mümkün değildir.
  • Burada pragmatizmin çok önemli bir mottosuyla karşı karşıya kalıyoruz: inanç ve kanaatlerden bağımsız bir doğruluk ya da hakikat yoktur.
  • Bunun bir başka anlamı da şudur;“biz burada hayatta kalmaya çalışan mücadele içerisinde olan pozitivistlerin düşündüğü tarzda bir özne değiliz onlar gibi düşünmüyoruz temsile dayalı bir bilgi anlayışını da kabul etmiyoruz” derler.
  • İşine yaradığı sürece kesin olup olmamasına bakılmaksızın istediği varsayımı geliştirmeli o varsayım üzerinden de hayatta kalabiliyorsa yola devam etmeli derler. Bu açıdan bakıldığında fiziğin de en temel en kesin bilim olması pragmatistlerin umurunda değildir.
  • Bu düşünüş biçimi içerisinde her şey kıymetli, her türlü bilgi aynı ölçüde önemlidir. Bilimler esastır ama metafiziğe de yer vardır.
  • Eğer bir toplum içerisinde dinler varsa metafizik fikirler varsa işe yaradıkları için vardırlar, hakiki bilgiyi bize onlar verir diye bir şey de diyemeyiz çünkü hakiki bilgi diye bir şey de yoktur.
  • Onlar sadece toplumun devam etmesi, türün hayatta kalması için anlamlı olduğu için kıymetlidirler dolayısıyla metafiziği eleme fikri de hiyerarşik bir bilim fikri de yoktur.

Auguste Comte

  • Pozitivizmin kurucusu olan Comte’a göre, insan bilgisi belli aşamalardan geçmiştir; teolojik, metafizik aşamaları geride bırakmış ve pozitivist aşamaya gelmiştir.
  • Bilebileceğimiz şeyleri olgularla, fenomenlerle sınırlamayı öğrendiğimizive bu şekilde yola devam etmemiz gerektiğini söyler.
  • Soyut ve somut olmak üzere teorik-pratik bilim ayrımı yapar ve teorik bilimleri sınıflandırmakla uğraşır. Soyut veya genel bilimler fenomenlerin tümüne uygulanabilir, tarihsel veya dogmatik iki farklı yöntem uygulayabilirler. Somut bilimler ise genel yasaların var olan nesnelere uygulanması ile ilgilenir.
  • Hiyerarşik bir bilimler sınıflandırması vardır.Matematikle başlar, astronomi, fizik, kimya, fizyoloji veya biyoloji, toplum bilimleri veya toplumsal fizikle devam eder.
  • Comte’a göre tüm bilimleri bir araya toplayan ve yerli yerine oturtan bilim de sosyolojidir. Bu çizgide pozitivist anlayışla sosyolojist anlayışın iç içe geçtiği bir vaka ile karşı karşıya kalıyoruz.

Herbert Spencer

  • Pragmatizme yakın olan filozof toplumsal Darwinizmi savunur.
  • Comte’u eleştirir ve hiyerarşik bilim fikrini reddeder.
  • Bilim, fenomenlerin bilinmesini sağlayan suretlerin bilimi ve fenomenlerin kendisini ele alan bilimler olarak ikiye ayrılır.
  • İkinci sınıfa giren bilimler ise fenomenlerin unsurlarını ele alan bilimler, bütünlükleri içerisinde fenomenleri ele alan bilimlerolarak tekrar ayrılır.  Bu itibarla soyut/soyut-somut/somut/ olmak üzere üç temel bilim sınıfı vardır ve bunlar arasında hiyerarşik bir yapı yoktur.
  • Daha pozitivist taraf hiyerarşik bir bilim anlayışını savunur, pragmatist taraf hiyerarşik olmayan, hayatta kalmayı önceleyen bir bilim anlayışına sahiptir.

Mantıkçı Pozitivizm

  • Viyana çevresi diye andığımız, belirli bir bilim anlayışını savunan akademide etkili olan pozitivist düşünüş biçiminin kurucusu olan bir grup filozofturlar.
  • Kant gibi metafizikle ilişkili olmayan fizikle ilişkili bir bilimler birliğinden söz etmeyi savunurlar.
  • İlk kongrelerini 1935’te Paris’te yapmışlardır, Leibniz’den aldıkları bir genel bilim projesi için bir komite görevlendirilmiştir. Bu komitede Rudolf Carnap, Philipp Frank, JoergenJoergensen, Charles W. Morris, Louis Rougier, OttoNeurath vardır.
  • Pozitivist-Pragmatist tartışmaların olduğu çizgide yayınlanan son kitap Thomas Kuhn'un  Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı kitaptır.
  • Bu filozoflar da bilimlerin birliğini, birleşik bir bilim fikrini savunurlar. Comte-Spencer tartışmasının bir benzerini Carnap ile Neurath arasında görüyoruz.
  • RudolphCarnap mantıkçı pozitivizmin önemli isimlerin biridir.
  • Doğa bilimleri kadar toplum bilimlerine de önem vermiştir. Biçimsel bilim ile ampirik bilim ayrımı yapmıştır. Biyoloji dışındaki tüm bilimleri fiziğin altına yerleştirmiştir.
  • Temel ayrımcanlı-canlı olmayandan kaynaklanmıştır.
  • Pozitivizm ile son derece tutarlı, temele fiziği koyan, biyolojiyi fizikle ilişkisi içerisinde ele alan ancak insan davranışlarını ya da topluluk halindeki canlıların davranışlarını bilim altında incelemeyi öneren, Comte’un yaklaşımlarına son derece benzeyen bir perspektife sahiptir.
  • OttoNeurath ise tam bir pragmatisttir.
  • Bilimler yaratıcı yaşamlar için araçlar ve yardımcılardan ibarettir. Bilim tarihsel olarak bir esası temel alarak kurulmuş olmayan müşterek bir girişimdir der. Carnap’ın fiziği esas alan piramit modeli bu yaklaşımla son derece uyumsuzdur. Bilimlerin tek bir yöntemi, birliği ve dili olamayacağını söyler.
  • Comte ve Carnap çizgisi, mantıksal olan önermelerin içeriği olan önermelere sınıf teşkil ettiğini ve doğruluklarına sadece terimler arasındaki bağıntılar vasıtasıyla karar verilebileceğini düşünmektedirler. Bunlara analitik önermeler de diyoruz. Bunlar mantığın esasındadırlar ve ampirik önermelerin doğruluklarına da sınır çekmektedirler.
  • Bu yaklaşım beraberinde terimler arası nesnel diyebileceğimiz bağıntıların varlığına işaret etmektedir. Matematik ve mantık analitik olarak yapılabilir bir şeydir.
  • Matematik tüm bilimleri zemininde yer alır ve tüm bilgilerin temel unsurları çözümlenebilir, analiz edilebilir.
  • Mantık bize belirli bir bilginin temel unsurlarının çözümlenmesinin de aracını vermektedir. Söz konusu temel unsurlar da doğal unsurlardır ve bu doğal unsurların bilim olarak da fizik diğer bilimlerin temelinde yer almaktadırlar. Bilimsel açıklama zorunlu bir cevher anlayışını veya açıklamaları reddetmektedir.
  • Spencer ve Neurath ise Darwin'in Evrim kuramından ilham alarak tüm terimlerin zaman bağımlılığına vurgu yapmaktadır. Analitik önerme diye bir şey yoktur.Her şey sentetiktir ve her şeyi kurulmuş belirli inanç ve kanaatlerden bağımsız önerme diye bir şey yoktur dolayısıyla terimler arası kendinde nesnel bir tasnifin olduğu öne sürülemez.
  • Mantıksal olan fenomenlerin bilinmesine vesile olma işlevi ile varlık ve anlam kazanırlar. İnsana ait bilgi ve canlı türü olarak insanın hayatta kalma çabasından bağımsız olarak ele alınamaz. Sonuç olarak doğruluk insanların inançlarından kanatlarından bağımsız bir varlığa sahip değildir.

      Sonuç

  • Pozitivist tasnif anlayışları tüm bilimlerin temeline doğa bilimlerini yerleştirerek insanın kendini anlama çabasını temel olarak mekanik bilimin çizdiği sınırlara tabii kılmaktadır.
  • Son derece indirgemeci bir anlayıştır, organizma topluluklarını organizmaya, organizmayı biyolojiye, biyolojiyi kimyaya, kimyayı fiziğe indirgemeye çalışır. Bütün anlama çabası doğa bilimleri etrafında anlama çabasında dönüşür bilimlerin sınıflandırılması da buna göre gerçekleştirilir.
  • Pragmatist tasnif anlayışları ise insanı bu dünyada hayatta kalmaya çabalayan bir tür olarak konumlandırmakta ve bilgiyi yarara, dolaşıma sokulabilir olana indirgemektedirler. İktidarda kim varsa onun söylediği esas olur. Dolayısıyla iktidarla son derece ilişki içerisinde bir bilimanlayışı ortaya koyar.
  • Bu şekilde anladığımızda görüyoruz ki bilimler sınıflandırılması salt teknik bir tartışma değildir. Gerçekliğe ve hakikate ilişkin tasavvurumuz da yakından ilgili ve kendimizi doğal ve tarihsel olarak nasıl konumlandırdığımızı da belirlemektedir. Bu noktada bir daralma ve sıkışmadan söz edebiliriz.
  • Modern dönemde mutlak olanın bilgisinin çelişkilerle nihayetleneceğinin düşünülmesi ortaya çıkmıştır.
  • Metafizik, her türlü bilimsel açıklama çabasından giderilmiş yani asıl metafiziksel olmayan bilimsel olarak düşünülmeye başlanmıştır.
  • Pozitivist bilimler bu arka planda gelişmiştir. “Ben artık kendimi metafiziksel olanla bir olarak düşünmek zorunda değilim ona yaslanmak zorunda da değilim” anlayışı kuram geliştirmenin önünü de son derece açmıştır.
  • Aynı zamanda içinde bulunduğumuz sahnenin bütün üzerine tefekkür etme imkânlarını da son derece kısıtlamaktadır.
  • Daha parçalı çok daha dar alanlarda bilimlerle uğraşıyoruz. “Burası neresi, bizim hayrımız olan şey nedir?” Bunları düşüneceğimiz alan çok flu hale gelmeye başlamıştır. Anlamak ve kendimizi konumlandırmaktan ziyade açıklamaya ve teknolojik gelişmelere önem vermeye başlıyoruz.
  • En nihayetinde bir tür hâkimiyet çabası kurmak aracı olarak bilim anlayışını ortaya koyulmaktadır.
  • Şu anda yeni bir bilimler sınıflandırılması yapılabilirmi,dini ilimlerle felsefi ilimler tekrar bir araya getirilebilir mi?tartışmalarının yapıldığı şu günlerde bu perspektif hakkında fikir sahibi olmak gerekmektedir.


Hazırlayan: Meryem Şahin
 

Videolar