Mansurizade Said Bey
(1848-1921)


İDE AKADEMİ 2020-2021 | DERS NOTLARI | 5 Şubat 2021

  • Mansurizade Said Bey, Darü’l-Fünûn ilahiyat fakültesi kurulduğunda usûl ve usûl-i fıkıh alanlarında hocalık yapmıştır.
  • II. Meşrutiyet döneminin başından itibaren özellikle mecellenin tashihi ve tekmili çalışmalarında görev almıştır.
  • Mansurizade ailesi Osmanlı'nın son iki-üç asrında dededen toruna tevarüs eden ve kitap, ilim ve fikir dünyasına önemli ölçüde katkı sağlayan meşhur bir ailedir.
  • Bizim gayemiz, derslerde ele aldığımız İslam düşünürleri hakkında söz ederken onların bütün fikirlerine katıldığımız manasına gelmez ancak onların ortaya koyamaya çalıştıkları her çabayı takdir ederek bir ilimi çaba, entelektüel bir çaba göstermişlerdir deriz.
  • İlimle iştigal eden kardeşlerimiz, hiçbir ayrım yapmadan bütün farklı uç noktalarda gezinen ilim adamlarını dahi bilmek ve onları uç noktalara sevk eden sebeplere tespit etmek durumdadır.
  • İlim camiası sonuna kadar bütün tartışmaları yererek, hakaret ederek değil her insana değer vererek İslam düşünürleri ne yazmış ne çizmiş bunları bilmek zorundadır.
  • Mansurizade Meşrutiyet döneminde nikâh ve talak ile ilgili kanunlar yapılırken, nasıl bir kanun yapalım kanun ve şeriat ilişkisi nedir gibi önemli konuları gündeme getirmiştir.
  • Biz büyük bir imparatorluğun mirasçılarıyız, büyük devletler ve büyük imparatorlukların kuruluşu hem çok sancılıdır hem de çok üretkendir.  Yani neden yıkılıyor soruları üzerinde insanlar daha fazla fikir ortaya koyarlar ve yıkılmamak için ne yapmamız lazım fikren, ilmen en azından yıkılmamak için ne yapmak lazım konusunda gösterilen çabalar dikkate şayandır. Tanzimat dönemi münevverlerinin gösterdiği çabalar hala bizim neslimiz tarafından anlaşılabilir değildir.
  • Osmanlı’nın son dönemindeki fikir ve düşünce üretimi seksen, doksan yıllık Cumhuriyet döneminde ürettiğimiz fikir ve düşüncelerden özellikle İslami noktada çok daha öndedir.
  • Biz fikirleri doğuran zamanı ve mekânı bağlamı dikkate alarak Osmanlı’nın son dönemindeki münevver insanların çırpınışlarını değerlendirmeliyiz. Hemen ihanetle suçlamamalıyız, onları ihanetle suçlamak ilmi değil ahlaki de değil insani de değildir.
  • Ben, II Meşrutiyet hakkında fikir ve düşünce açısından yazsam imparatorluğun en uzun on yılı derim. On yıllık II Meşrutiyet Dönemine, bir milletin 100 yıllık fikir hayatı sığmıştır diyebilirim.
  • II Meşrutiyet dönemine on yıllık süreye adeta yüz yıllık bir birikim sığmıştır.
  • Osmanlı’nın son döneminde kaleme alınan makaleler İslam dünyasının hiçbir yerinde o seviyede bulamayacağınız makaleler vardır.
  • İslam Mecmuası, Sırat-ı Müstakim ve İçtihat dergileri önemli dergilerdir.
  • Osmanlı'dan pek çok İslam diyarı kopmaya başladığı zaman bir iktisadi, bir siyasi ve bir aile düzeni arayışı var anayasa boşluğu, kanun boşlukları ve hukuk sistemini yeniden kurmak için çabalar var. Bu dönemde en rahat olanlar kimlerdir? Bu dönemde en rahat olan âlimler bizim geleneğimizde her şey var, bir şey yapmamıza gerek yoktu diyenlerdir. İmam Muhammed, Ebu Yusuf ve Ebu Hanife elimizde iken hiçbir şeye ihtiyacımız yok diyenlerdir.
  • İslam dünyasında en rahat insanlar her rivayeti en büyük kanun olarak görüp hiçbir şey yapmaya gerek duymayan insanlardır, bunu bilmenizi isterim. Onlar dinin hamisidir, onlar otururlar kimin delalete düşüp kimin delalete düşmediğini tespit ederler. Kimin fıska düştüğünü kimin fasık olup olmadığını tespit ederler, damgalarını dağıtırlar. Ama İslam ümmetine yol gösterme noktasında da hiçbir şey yapmazlar.
  • Meşihat-ı İslamiye Osmanlı’nın son döneminde en tembel kuruma dönüşecektir. Çünkü katı bir muhafazakârlık ile her şeyi muhafaza etmeye çalışacaktır. Tanin dergilerine bakın kitap yasaklama sayfaları ile doludur. En küçük bir şaz görüş gördüklerinde behemehâl sahaflardan bu kitapların toplatılmasına kararlar verilmiştir. Toplumun önünü açacak herhangi bir şey yapılamamıştır.
  • Benim âcizane kanaatim neticeleri bakımından Mansurizade bizi usulün dışına çıkarma ihtimali olan pek çok konuda fikir beyan etmiştir. Ancak yazdıklarına baktığımızda usulün içinde kalma mücadelesi vererek bunları yaptığını görüyoruz.
  • Mansurizade şöyle diyor: “Ezmanın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü” inkâr edilemezi biz bir kaide olarak mecelleye dâhil ettik ama bunun bir usulü yok elimizde. 
  • Ona göre “Ezmanın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü” meselesinin ümmetin üzerinde anlaşabileceği bir çerçeveye, bir usule sahip olması lazım. Aynı zamanda içtihat usulüne ihtiyaç olduğunun altını çiziyor.
  • Ayrıca o, cevazın ahkam-ı şer’iyyeden olmadığı kanaatindedir. “Şeriat bize bir şeyin caiz olup olmadığını değil bize haramları ve helalleri bildirir. Cezaları ise tamamen insanların kendi aklına, vicdanına ve örfüne bırakır” demektedir.
  • Mansurizade’ye göre müellefe-i kuluba zekât verilmesi meselesi bir emir ve yasak değil, bir cevazdır. Kamu otoritesi buna sınır getirmiştir. Onun sınır getirmemesinin sebebi cevazı şera’iden görmediği içindir.
  • Aynı şekilde ona göre ehli kitapla evlenme meselesi bir emir ve  yasak konusu değil, bir cevaz konusudur. Kamu otoritesi ona sınır getirmiştir yasak getirmiştir. Şeriatın helal kıldığını hiçbir yönetim haram kılamaz, haram kıldığını hiçbir yönetim hiçbir devlet helal kılamaz ama şeriatın cevaz sınırları içerisinde gördüğünde ulü’l- emr sınır getirebilir.
  • Mansurizade cevazı ibaha olarak görüyor. Ona göre ta’addüd-ü zevcât cevaz meselesindendir. Aile nizamını İslam’a göre korumak için devlet bunu yasaklayabilir.
  • Cevaz ahkâm-ı şer’iyyeden değildir. Ahkâm-ı şeri’yyeden olmadığı için de Kur’an’ın, Sünnetin cevaz verdiği konularda kamu otoritesi sınırlar getirebilir.
  • Şeriatın haram kıldığı şey dörtten fazla evliliktir. Dört evlilik ise cevaz dairesine girer. Cevaz dairesi ise kamu otoritesi tarafından makasıd ve aile nizamının gidişatı dikkate alınarak sınırlar getirilebilir. Mesela “ikiye indirebilir üçe indirebilir, teke indirebilir birden fazla evliliği yasaklayabilir. Birden fazla evliliği yasakladığı zaman da biz şeriatın dışına çıkmıştır diyemeyiz” diyor.
  • Şeriat ve kanunu birbirinden ayrıdır. Şeriat diyanî, kanun kazaîdir. Diyanî olan ilahi kazaî olan ise beşeridir.
  • Eğer kadim zamanlarda da örfe mebni olarak bir hüküm var olmuşsa o örf değişmişse o hüküm de değişiyor, değişmesi gerekir demektir. Yeni örfler ortaya çıkmışsa yeni örflere göre de ahkâmın tagayyürü kaçınılamazdır.
  • Mansurizade’ye göre şeriat değişmez kanunlar değişir, şeriat sabittir kanunlar değişkendir.
  • O, şöyle der: “Örf ile nass tearuz ederse örf tercih olunur.”
  • “Şeriat, meselelerin şeklî kalıpları değildir. İçtihadı işlerken biz fıkhımızın dışına çıkamayız, fıkhımızın, usulümüz içinde kalarak bunları çözebiliriz” der.
  • “Cevaz kamu otoritesi tarafından serbest de kalabilir yasaklana da bilir” görüşünü savunur.

Hazırlayan: Eldiiar Zhalilov