Cemaleddin Atiyye
(1928 - 2017)


İDE AKADEMİ 2020-2021 | DERS NOTLARI | 11 ARALIK 2020

Hayatı

  • 1928 yılında Mısır’da dünyaya gelmiştir.
  • O zaman adı I. Fuad Üniversitesi olan daha sonra Kral Fuad olarak değişen bu üniversitede hukuk okumuş, Şeriat fakültesinden ikinci diplomasını almıştır.
  • Mastırdan sonra doktora yapmak üzere Cenevre’ye gitmiş 1959 yılında uluslararası hukuk alanında doktora yapmıştır.
  • Arapça, İngilizce ve Fransızca’yı aktif bir şekilde kullanmıştır.
  • Daha sonra Mısır’a dönerek burada ilmi faaliyetlerde bulunmuş, üniversitedeyken Mısır’da İhvan’ın bünyesinde kurulan Müslüman Gençler örgütüne katılmıştır.
  • Yedi gençten oluşan bu gurup Hasan el-Benna’nın önerisiyle üniversite bünyesinde bir dernek kurmaya kara vermişlerdir.

İlmî Faaliyetleri

  • Yayın faaliyetlerine başlayarak Mevdûdi, Nedvi, Ebubekir İbn Arabi gibi bazı alimlerin eserlerini Arapçaya çevirip ilk defa neşretmişlerdir.
  • El-Müslimu’l-Muasır dergisini kurmuş, derginin amaçlarını şu şekilde sıralamıştır:
    • İçtihad düşüncesini güçlendirmek,
    • İslam’ın evrensel düşüncesini ortaya koymak,
    • Düşünce hürriyetini inşa etmek,
    • İslam ümmetinin birliğini tesis etmek,
    • Savunmacı anlayıştan vazgeçip yapıcı, yenilikçi fikirler üretecek bir müfredat oluşturmak,
    • İslam’ın köklü bir anlayışını savunmak, sonradan ortaya çıkan her türlü akımdan hiçbir şekilde etkilenmeyen adil bir fikir ve düşünce üretmek.
  • Washington’da kurulan Uluslararası İslam Düşünce Enstitüsü ile daha sonra görüşmeler yapılmıştır.
  • Yayıncılık faaliyetleri yanında önemli projeler de üretmiştir. Bu alandan bazıları:

- İslam’ı esas alan uluslararası hukuk sistemi nasıl yeniden kurulur?

- Bir İslam anayasası nasıl hazırlanır?

- Bir kanun, hukuk nazariyesi yeniden nasıl inşa edilebilir?

- Hak nazariyesi 

- İslam iş hukukunu nasıl yeniden inşa ederiz?

- Mukayeseli hukuk 

- Yargı hukuku 

- Fıkhu'l-cihad

Fıkıhta Tecdid Anlayışı

  • Tüm bunların yanında arkadaşları ile üç büyük proje için çalışmaya devam eder:
  1. Fıkıhta bir tecdid hareketi
  2. Makâsidü’ş-şerîa
  3. İslamiyyetu’l-Mariffiye- (Bilginin İslamileştirilmesi)
  • Usulde tecdid olmadan fıkıhta tecdid olmaz anlayışını benimser ve hemen hemen tüm yazılarında bunu ifade eder.
  • “Nasıl ki tarihte usulde farklı anlayışlar olmuştur, bugün bizim de farklı anlayışımız olabilir” der.
  • El-Muslimu’l-Muasır ifadesindeki muasır kelimesini Modernizm olarak değil içinde yaşadığımız çağı anlamak manasında kullanırlar.
  • Çağdaş fıkıh krizinin çözümünün öncelikle içtihad fikrini değiştirmekle gerçekleşebileceğini söyler.
  • İçtihad denilince bankacılık sigortacılık gibi tali konularda yeni fetva vermek düşünülse de yeni bir içtihad felsefesine ihtiyaç olduğunu, en önemlisinin de usul-i fıkıhta içtihadın kapısını açmak olduğunu ifade eder.
  • Usul-i fıkıhta tecdid için şu önerilerde bulunur: 
    • Usulün konuları yeniden tasnife tabi tutmalı, bazıları çıkarılmalı, bazıları yeniden ilave edilmelidir.
    • Pek çok usul konusunun içtihada ihtiyacı vardır; icma, şura, içtihat müesseseleştirmelidir. Ona göre üç müessese kurulmadan içtihatlarda başarılı olunamaz.
    • Usul-i fıkıh ile sosyal bilimler mevcut şartlara göre, sorunlara çözüm getirecek bir biçimde birleştirilmelidir.

Makâsidü’ş-Şeria Anlayışı

Makâsidü’ş-Şerianın entelektüel bir tartışma konusu olmaktan öteye gidemediğini ve sahada nasıl kullanılacağına dair bir tatbikatın ortaya konulmadığını söyler.

  • Kitabının adı “Makâsidü’ş-Şerianın Tef’ili”dir. Bu ifadelerden Makâsıdı harekete geçirmeyi, onunla amel etmeyi anlar.
  • Diğer makasıdcılardan tamamen farklı değildir, ama “akıl, fıtrat ve tecrübe nasla beraber makâsıdı belirleyen üç önemli ilke kabul edilmedikçe makâsıdı sadece nasla belirlersek illete indirgemiş oluruz”demesi oldukça önemlidir. Makâsıd illet değildir.
  • Makâsıdın göreceliliği, kat’iliği, zamana ve mekâna göre değişip değişmeyeceği üzerinde en çok durduğu meselelerdir.
  • Zarûriyyât, hâciyyat ve tahsiniyyâtın zamana ve mekâna göre değişken olduğunu söyler. Örneğin meskende zarûriyyat bedevilerde çadır, hadarilerde bir gecekondudur. Ama Medine’de, içinde her şeyin olduğu güzel bir evdir.

İçtihad Anlayışı

  • İçtihad alanının çok daraltıldığını ve genişletilmesi gerektiğini söylemektedir.
  • İstinbatın içtihad, tefsirin de te’vil zannedilmesini eleştirmiştir.
  • Ona göre bir konuda iddia yok ise içtihad olmaz. Günümüzde alimlerin mevcut banka sistemine dayanarak faizsiz banka kurulması, organ nakline, sigorta konusuna dair bir fetva çıkarmalarına içtihad deseler de Cemaleddin Atiyye’ye göre, bunlar zaten var olan metinlerden çıkarılabilecek fetvalardır; içtihad başka bir şeydir.
  • Evlilik hukukundan alışveriş hukukuna kadar her alanda yeni içtihatlara ihtiyaç vardır.
  • Usulde tecdid çalışmalarında, iktisat sistemleri, idari sistemler ve sosyoloji, iktisadi nizamı, idari sistemleri bilmeden idari hukukta içtihadda bulunulamayacağını ifade eder.
  • El-Hâcetü ila Tecdidi Menhec “Metodolojide Yenilik Arayışları” başlıklı makalesinde “Tekçi metodoloji ilmi dondurur müslümanlara zarar verir. İslam medeniyeti içinde nasıl farklı metodolojiler olmuşsa bugün de yapabiliriz.” der ve “Yönteme Karşı” eserinin yazarı olan Feyerabend’e atıfta bulunur. “Yönteme hayır gerekçeleri haklıdır çünkü yöntem daima bizi bağlar, bizi bir yere sabit kılar. Ben yönteme hayır demiyorum sadece tekçi yöntemlere hayır diyorum, farklı yöntemler olabilir, bizim tarihimizde ehl-i rey, ehl-i hadis vs farklı yöntemler olduğu gibi bugün de farklı yöntemler olabilir” der ve buradan usul-i fıkhı değerlendirir.
  • Belli bir zamandan sonra mezhepler tarafından usul-i fıkhın dondurulduğunu yaşadığımız krizlerin buradan kaynaklandığını söyler.

Müesseseleşme Meselesi

Müesseseleşme meselesine geldiğimizde üç kavram karşımıza çıkar; “icma, içtihad ve şura.” Ona göre bu kavramları kurumsallaştırarak işlevsellik kazandırmadan bu kavramlarla amel etmemiz mümkün değildir.

  • “Zekât Beytü’l-mâl ile müesseseleşti, ibadet hayatımız mescitle müesseseleşti. “Emri bil maruf nehy-i ani’l-münker” ibadeti hisbe teşkilatı muhtesiple, hayır işleri nasıl vakıfla müesseseleştiyse bu üçünün de müesseseleşmesi gerekir” der.
  • Ona göre, ilk dönemki siyasi ihtilaflar olmasaydı bu üçü de diğerleri gibi müesseseleşirdi. Nitekim Hz. Ömer'in fıkıh divanı devam etseydi icma, istişare, şura müesseseleşirdi.
  • “Ehlu’l-hal ve’l-akd” devam etseydi icma, istişare, şura müesseseleşeceğini söyler. Bunlar özellikle Emeviler devrindeki siyasi kargaşalar esnasında müesseseleşmedi, böylece her fakihin kendisinin inisiyatifine bırakıldı, biz bu sorunları yaşamaya devam ediyoruz” şeklinde görüşlerini belirtir.
  • İçtihad, icma ve şuranın bugün hiç amel edilmediğini, icmanın kitaplarda kaldığını, içtihadın din işleri kurullarıyla sınırlı kalmasının sorunlarımızı çözmediğini, bugün bunların kurumsallaşması halinde çok farklı şeylerin olabileceğini ifade eder.
  • Tıkandığımız noktaları bize izah ederken “tarihin belli zamanına kadar hatta “Mecelle-i Ahkam-ı Adliye”ye kadar biz mezhepte dahi tercihe şayan olan kaville amel etmeyi esas alıyorduk. Mecelle bize ilk defa mezhep içerisinde bir başka görüşle de amel edeceğimizi gösterdi. Mecelle bir nebze de olsa İslam ümmetinin önünü açtı” demiştir.
  • Tunus’tan bir örnek verir; “Tunus’ta Ahval-i şahsiyye Maliki mezhebiyle amel etmekten vazgeçip bazı konularda Hanefi mezhebiyle amel ettiler, çünkü Maliki mezhebinde bir kızın kendi velisi olmadan nikahına sahip olamıyordu. Özgürlükler çağındayız, bir insan kendisi evlenebilmeliydi. Bunu dikkate alarak Tunus’ta düzenlemeler yapılırken Ahvali şahsiye’de Hanefilerle amel edildi, Suriye'de Malikilerle amel edildi, Osmanlı Maliki’ye döndü bu bile bir aşamaydı” der.
  • Özellikle bu konuları konuşmak için el-Müslimu’l-Muasır önderliğinde bir toplantı yapılmıştır. Abdulvahap Hallâf, Ebu Zeheb, Ali el-Hafîf, Subhî, Mahmasani gibi önemli şahsiyetler de bu toplantıda yer almıştır.
  • Aynı sayılarda Muhammed Selim Avva’nın “Es-sünnetü’t-teşriiyye ve gayri teşriiyye” adlı bir makalesi vardır. Özellikle tıkandığımız noktaların hemen hepsi bu yazıda ele alınmıştır.
  • Atiyye’nin hem makalelerinde hem kitaplarında makâsıdı işlerken, usul-i fıkıhta içtihadı işlerken üzerinde durduğu en önemli husus şudur; mezheple sınırlı kalmanın herhangi bir sorunu çözemeyeceğini söyler.
  • En önemli görüşlerinden biri de şudur; Hiçbir usulde tecdid hareketi nassın ta’tilini (inkarı) öneremez.
  • “Hz. Ömer’in içtihatlarından hiçbiri nassın ta’tili değildir. daha çok nasların istikrasıyla vardığı bir hükmü esas aldığından biz onu tikel bir nassı ta’til ediyor gibi görüyoruz” der. İşin bu kelami boyutu üzerinde de genişçe durur.
  • “Tef’il” kitabı içerisinde özellikle iktisat hukuku, aile hukuku, uluslararası hukuk gibi alanlarda verdiği çok çarpıcı örnekler vardır.

Hazırlayan: Meryem Şahin