İmam Şafii'nin er-Risale Adlı Eserinin Tahlili I


İDE AKADEMİ 2020-2021 | DERS NOTLARI | 3 ARALIK 2020

Er-Risale

  •  İmam Şafiî’nin “er-Risale” adlı eseri tedvin döneminin başlangıcı olarak niteleyebileceğimiz bir gelişme çağında bize kadar ulaşan metinler içerisinde sistematik düşüncenin örneklerini ihtiva eden ilk metinlerden kabul edilmektedir.
  • Risale'de argümantasyon söz konusu olduğunda sistematik bir düşüncenin etkisi olduğu ifade edilebilir. Ancak zaman zaman kurgusal kopukluklar görülmektedir çünkü yazılı bir telif geleneği henüz oluşmamıştır.
  •  Bu eser döneminin telif geleneği olan imla suretiyle meydana getirilmiştir. İmla, üstadın talebeye bir takım notlarını yazdırmasıdır. Sonra üstadın bunu kontrol ve tashih etmesi de söz konusu olabilir.
  •  Eserde konular belli bir plan dâhilinde ele alınmış ve argümanlar bu plana göre oluşturulmuştur. Şafi, önem verdiği konuları vurgulamak istediği için tekrarlamıştır. Aynı meseleler üzerine defaatle vurgu yaptığı kısımlar olduğu gibi bazen ana çizgiyi takip etmek zorlaşmıştır. Henüz telif üslubunun oturmamış olmasından kaynaklanan bu aksaklıklar yine de müellifin sistematik düşünce yapısına sahip olduğu yargısını gölgelememektedir.
  •  Örneğin metinde birtakım kavramların tanımlandığını, birtakım külli prensiplere ulaşılmaya gayret edildiğini görmekteyiz. Ancak bu tanımlar örnek verme veya mahiyetini izah etmek için kısımlarını anlatma suretiyle yapılan tanımlardır. 
  •  Eserde, meseller soru-cevap tartışma üslubuna benzer şekilde diyalektik bir yaklaşımla ele alınmıştır. Kur'an ve sünnet arasındaki ilişkiden çok genişçe bahsedilmiştir. Risale’de kelam ilmini de bir noktada ilgilendiren meselelere temas edildiğini görüyoruz.
  •  Usulün bütün konularının düzenli veya dengeli bir şekilde ele alındığı bir metin olmamakla beraber metnin yarısından fazlasında tartışılan problem Hz. Peygamber’in otoritesi meselesidir. Sünnetin dindeki yeri, Kur'an'ı açıklama fonksiyonu, haber-i vahidlerin delil olma keyfiyeti ağırlıklı olarak işlenmiştir.
  • Eserin bir diğer özelliği de çok sayıda Ayet-i kerimeye atıfta bulunmasıdır. Şafii iddialarını temellendirmek için ayetleri sıkça kullanır. Aynı şekilde ayet ve sünnet arasındaki ilişkiyi ifade etmek için pek çok husus içinde hadislere atıfta bulunmuştur.
  •  Bu eserin otantikliğine yönelik bazı oryantalistler birtakım şüpheler dile getirmişler ise de bunlar sağlam kanıtlarla ispat edilememiştir. Bazıları bu metinde Şafii’nin düşüncesinin önemli ölçüde dile getirilmekle birlikte buna sonradan ilaveler de yapılmış olabileceğini iddia etmişlerdir.
  •  Risale, 19. yüzyılın sonunda 1894, 1897 ve 1903 yıllarında Mısır’da üç defa yayınlanmıştır.  Ancak bu eserin istifadeli bir baskısı Ahmet Muhammet Şakir tarafından yapılmıştır. O, Rebi b. Süleyman el-Muradiye ait ve en eski metni olduğunu düşündüğü nüshadan hareketle eserin tahkikli ve şerhli bir neşrini yapmıştır. Eserin Türkçe, İngilizce ve diğer dillere de çevirisi yapılmıştır.

Risale'den Hareketle Şafi'nin Bazı Görüşleri

  • İmam Şafi Risale'nin giriş kısmında Hz. Peygamberin peygamberlik görevi ile tebliğe başladığı insanları Ehl-i Kitap ve paganlar olmak üzere iki kısma ayrıldığını iddia etmiştir. Hz. Peygamberim görevlendirilmesini onun içinden geldiği toplum için bir şeref olduğunu ifade etmiştir.  Hz. Peygamberin Arap olması, Araplar içerisinden seçilmesi aynı zamanda bütün insanların ona tabi olma gerekliliği, diğer dillerinde Arapçaya tabi olma gerekliliğini doğurmaktadır. Şafii’nin yaklaşımına göre, bir insan, Arapçaya vukufiyeti oranında peygamberi ve Kur'an'ı doğru anlayabilir.
  • Allah’ın kitabında ortaya koyduğu ilmin ya nass ya da istidlal yoluyla öğrenilmesi gerektiği ve bu öğrenmenin akabinde de bu ilimle amel edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Onun temel iddialarından birisi olan nassların kapsayıcılığı ilkesidir. Bu görüşe göre dine mensup olan herkesin başına gelen olayların çözümü Kur’an-ı Kerim’de mevcuttur. Ancak bu bazen açık bir şekilde ifade edilir, bazen de Hz. Peygamber’in açıklaması ile anlaşılır. O, bu noktada beyan kavramını öne çıkarmaktadır.
  •  Beyan, aynı kökenden gelen ama farklı dallara ayrılmış olan açıklamaların genel ismidir. Şafii’nin beyan kavramıyla anlatmak istediği şudur; Kur’an’da cumel-u feraiz gibi açıkça ifade edilen beyanlar olmakla birlikte Allah’ın Kur'an'da farz olduğunu açıkladığı hususların peygamberin açıklamaları suretiyle kullara aktarılmış olan bir çeşidi de bulunmaktadır. Bir diğer beyan çeşidi ise Allah’ın açıkça hüküm bildirmediği konularda peygamberin bir sünnet ortaya koymasıdır. Diğer bir beyan çeşidi Allah’ın çözümü bulmak için içtihad etmeyi farz kıldığı birtakım meselelerdir.
  •  Onun en temel iddialarından biri Hz. Peygamber dışında herhangi birisinin din adına konuşmasının ancak istidlal yolu ile mümkün olacağı görüşüdür. Eğer nasslarda açıkça bulunmayan bir husus varsa bu Kur'an ve sünnete yapılan kıyas yoluyla ortaya konabilir. 
  • Şafi, din adına konuşmanın yönteminin ne olduğu üzerinde durmuş bilgiye (Kitap ve Sünnette elde edilen haber, icma, kıyas) dayanmaksızın herhangi bir şey helal-haram hükmünün verilemeyeceğini belirtmiştir. O kıyası, bir şeyin Kitap ve sünnetteki bir hükme uygunluğunun araştırılması yöntemi şeklinde tanımlamıştır.
  •  Şafi,  Kur'an'da, Arapçanın dışında bir kelime olmadığını iler Arapçalaşmış acem kökenli kelimeler olduğu iddiasını reddetmektedir. O,  Arapçanın en kapsamlı dil olduğunu peygamberin haricinde bu dilin inceliklerini bir insanın tek başına ihata edemeyeceğini düşünmektedir. O, ilimde derinleşmek için Arap dilinin önemine vurgu yapar ve Müslümanlar için Arapça ile iştigal etmenin bir vazife olduğu hükmüne varır.
  • Arapçanın birtakım özelliklerinden bahsetmektedir. Bazı ifadelerin zahiri gibi göründüğünü ama bunların batınında onunla hususi anlam kast edildiğini ifade eder. Umumi olan, umumilik kast edilen, âmma tahsis edilebilen, zahiri umum olan ama umum ve husus ifade edebilen ifadeler bulunduğunu belirtir.
  • Onun temas ettiği en ana meselelerden biri Allah’ın kitabında, peygambere uymayı farz kılmasıdır. Bu konuyla ilgili ayet ve temellendirmelere yer verir. Bu usul-i fıkıh ilminin temel kabullerinden bir tanesidir. Peygamber dışında biri dini anlamda bir şey söyleyecekse o ancak istidlal yoluyla olabilir.
  • Kur'an-ı Kerim’de açıkça yer almayan bir konuda peygamberin bir sünnet koyması Allah’ın emri ile olmuştur. Bu nedenle aynı şekilde ona da uyulması gerekir. Hem peygamberin koyduğu her sünnetin kitapta bir aslı vardır.
  • Allah’ın risaletini tebliğ ettiği için peygamberin sünnet koyma yetkisi Allah’ın farzı ile olur. Peygamberin koyduğu her sünnet onun zihnine ilga edilmiştir. Burada bir anlamda sünnetin tamamının vahiy olduğu yaklaşımın iz düşümü görülmektedir.
  •  Şafi, Kur'an ile sünnet arasındaki ilişkiyi ifade etmek için bir silsile meseleye temas etmiştir. Bu bağlamda nasih ve mensuh meselesine değinmiştir. Sünnetin bu meselede bazı şeyler ortaya koyduğunu ifade etmiştir. Peygamberin bir değiştirme yetkisi olmadığı için bu ancak Allah’ın iradesi ile mümkündür ama burada onun dile getirdiği temel iddia Kuran’ın sünneti, sünnetin de Kur'an'ı nesh edemeyeceğidir. Kitap, kitaptaki hükmü nesh eder, sünnet kitabı nesh edemez.
  • Şafi, birbiriyle çelişkili gibi görünen rivayetleri tercih etme konusunda bir ilke koymaya çalışmıştır. Onun altını çizdiği hususlardan bir tanesi de Kitap ve sünnet arasındaki ilişkidir. Kitabın, sünnete aykırı olamayacağını tekrarlamıştır. Ve birbiriyle çelişen rivayetlerin olmasını mümkün görmemektedir. Sünnetle Kur'an arasında aykırılık söz konusu değildir.
  • Şafi'nin bu metinde üzerinde durduğu meselelerden biri sünnetin Kur'an'ı açıklama fonksiyonuna temas etmesidir. Ona göre sünnetin Kur'an'ı açıklayıcı fonksiyonunu bilmeyenlerin yaptığı gibi sünnetleri belli gerekçelerle terk etmek caiz olsaydı o zaman meshler üzeri meshi de terk etmek gerekirdi. Beyğ’ adı verilen her türlü işlemi mubah kabul etmek gerekirdi. Dolayısıyla bazı rivayetlerin Kur'an'a aykırı olabileceğini iddia etmeyi bir anlamda sünnetin Kur'an'ı açıklayıcı fonksiyonunu reddedilmesi olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor.
  •  O, peygamberin sünnetinin birbiriyle çelişmediğini çelişki gibi görünen hususlar esasında bağlamın aktarılamamasından kaynaklandığını ifade etmiştir. Burada da ya diğer rivayetlerde bir açıklamanın bulunması veya bulunmadığı takdirde sistematik olarak Kur'an'a, sünnete diğerlerine daha fazla delile sahip olmak gibi bir tercih yoluna gidilmesi gerektiğini dile getirmiştir.
  • Şafii,  dini hükümlerin bir tasnifi yapmaktadır. Herkesin bilmesi gereken ve herkesin yapması gereken hususlar olduğunu ve bunu bilip yapmayanın günahkâr olacağını ifade eder. Farz-ı ayn ve farz-ı kifaye örneklerine değinmiştir.
  • Onun ortaya konmaya çalıştığı ana problem Hz. Peygamberin otoritesini temellendirmektir. Metinde nesih-mensuh, peygamberin yasakladıklarının niteliği gibi konular tamamen bu ana probleme eklemlenmiş, onun daha iyi anlaşılmasını ortaya koymaya çalışmıştır.

Hazırlayan: Fatıma Nur DEMİR

Videolar