Levahik - Burhan başlığının 3. Fenni


İDE ATÖLYE 2020-2021 | DERS NOTLARI | 7 Ocak 2021

Levahik - Burhan başlığının 3. Fenni

  • Gazali istikra ve temsili, yani tümevarım ve analojiyi inceler.
  • Gazali'ye göre istikra ve temsil buraya kadar zikrettiğimiz burhanın şekillerine râcidir.
  • Burhan bölümünde tümdengelimi ele aldığı için tekrar etmez, çünkü istikra ve temsil tümdengelimin değişik şekillerinden biridir.
  • Bunların dışında aslında akıl yürütme yöntemi yoktur demeye çalışır. İstikra tam ise, bütün tikelleri incelemişsek zaten bir tümel önermeye ulaşmışızdır.
  • Mesela matematiksel olarak otuz tane tikel var, yirmi dokuzu inceledik ve dedik ki "bütün x'ler şöyledir". Otuzuncuyu henüz bilmiyorsak yirmi dokuzunu incelediysek, "çoğunlukla bu böyledir" deriz. Bundan bir tümel önerme çıkararak akıl yürütürsek analoji gücündedir. Otuzuncuyu da inceleyip bütün tikelleri kuşattığımız zaman zaten artık "bütün x'ler şöyledir" diyebiliyoruz. O zaman artık bu tümdengelim olur.
  • Analojide kesinlik yoktur. Dolayısıyla eksik tümevarım ve temsil aynı güçtedir.
  • Tümdengelim yaptıktan sonraki akıl yürütmeler burhandır, kesin sonuç doğurur.
  • İstikra tam olmayınca, kat’î ve yakînî bilgi üretmez, zannî bilgi üretir. Bu fıkıhta yeterli, ama kelamda yeterli değildir.
  • Gazali özellikle Esâsü’l-Kıyas'ta, kelamı neredeyse yapılamaz hale getirir, hep kat’î ve yakînî önermelerden hareket etme vurgusu, kelamın yapılışını zorlaştırır.
  • Gazali aslında kelamını tam olarak yapamadan vefat etmiştir.
  • Gazali'nin şu ana kadar vurguladığı noktalar daha sonra mantık kitaplarından neredeyse tamamen soyutlanmıştır. Artık mantık kuru, irtibatı kesilmiş, durduğu zemin tam net olarak belirli olmayan bir hale gelmiştir.
  • Gazali şunun farkındadır, mantık yapabilmek için ontoloji ve bilgi noktasında net olmak gerekir.
  • Levahik bölümünde 3. Fasılda, Gazali temel bir sorunu ele alır.
  • Netice öncüllerden nasıl meydana gelir? İki tane öncülü bulduğumuz zaman sonuç nasıl meydana gelir? Bunun keyfiyeti nedir? 
  • Gazali buna “vechü'd-delil” der.
  • Gazali; “sonucun öncüle ya da öncüllere yeni bir ilave getirmediği iddiası vardır. Ancak öncüller ile sonuç farklı farklı önermelerdir, sonuç öncülün tekrarı değildir” demektedir. Dolayısıyla ona göre akıl yürütmenin, tümdengelimin bir anlamı, bir faydası vardır.
  • Mesela "Tüm sarhoş edici şeyler haramdır. Nebiz de sarhoş edicidir o halde, nebiz de haramdır" diyoruz. Burada "tüm sarhoş edici şeyler haramdır" cümlesi tümel bir önermedir, buna İslami ilimler literatüründe “umûm” deriz.
  • "Tüm sarhoş edici şeyler haramdır" diye başlayıp, sonunda gelip yine "tüm sarhoş edici şeyler haramdır" dersek başladığımız yerdeyizdir, yol alamamışızdır. Ama başladığımız önerme ile bitirdiğimiz önerme farklıdır diyebiliyorsak, o zaman akıl yürütmemiz başarılıdır.
  • Aslında bu iddia bir açıdan doğru ve bir açıdan yanlıştır.
  • Doğru olduğu yönü, sonuç hakikaten ilk tümel önermenin içine dâhildir, "tüm sarhoş edici şeyler haramdır" diyen birisi,"Nebiz de haramdır" demiş oluyor ama yine buraya kadar doğru olsa da tam doğru değil.
  • Burada bir incelik vardır, öncülümüz sonucu bil-fiil içermez, bil-kuvve içerir.  Dolayısıyla bu bil-kuvve'lik her zaman yetmez, bil-fiil hale getirilmesi gerekir.
  • Akıl yürütme böylece, tümel öncülümüzdeki bil-kuvve yer alan "Nebiz haramdır" cümlesini bil-fiil hale getirip böyle somutlaştırıp masaya koymayı sağlar.
  • Bu tür yorumlar İbn-i Sina dan ödünç alınarak Gazali'ye kadar sürer.
  • Bir açıdan bu önerme yanlıştır çünkü lâfzî olarak, "bütün sarhoş edici şeyler haramdır" cümlesi, "nebiz haramdır" cümlesinden farklıdır. Dolayısıyla sonuç öncülden farklıdır.
  • Peki önermeler zihnimizde hazırken hangi mekanizmayla sonuç çıkar? Burada bir nedensellik vardır.
  • "Bütün kuşlar uçar, karga da bir kuştur" dediğimiz zaman "karga da uçar" cümlesi zihnimizde oluşur. Bu oluşmanın mekanizması nedir? Bu aslında varlıksal bir şeydir.
  • Felsefecilere göre bu bir sorun değildir. İki öncülü zihnimizde hazır hale getirdiğimiz zaman, "bütün kuşlar uçar, karga da bir kuştur" neticesi faal akılda feyezan eder. Netice zorunlu olarak faal akılla olan irtibat ile zihnimizde oluşur. Bir nedensellik ilişkisi vardır.
  • Mutezile açısından sebep-sonuç ilişkisini sağlayan şey tevellüd'dür.
  • Eş'arilere göre nedensellik ilkesi ya da herhangi bir şekilde sebep-sonuç ilişkisi net bir şekilde kurulamadığı için, cevaplanması gereken bir soru vardır: Varlıkta herhangi bir şekilde bir illet-malul, sebep-sonuç ilişkisi ön görecek miyiz, görmeyecek miyiz?
  • Varlıkta bir zorunluluk yoksa herhangi bir şekilde burhani akıl yürütmelerle kesin bilgilere ulaşırız diyemeyiz. Eğer varlık anlayışımızda zorunluluk olmazsa, bilgilerimizde de zorunluluk olamaz.
  • Gazali bu konuya temas eder ve geçer. Aslında Gazali açısından sorun yoktur.
  • Gazali Allah'ın yaratmadaki âdetinin zorunlu olduğunu söyler. İki öncül zihnimizde hazırsa, üçüncü öncülü de Allah-u Teâlâ zorunlu olarak yaratır.
  • Bazen yaratmazsa, bilgilerimizdeki sistem bozulur, hiçbir şeyi kesin olarak bilemeyiz. 300 sene önce Peygamber'in geldiği bilgisinde kesinliğe ulaşamayız, elimizdeki metnin Peygamber'in kendisine indirildiğini iddia ettiği metinle aynı olduğunu da bilemeyiz, kısaca dini temellendiremeyiz.
  • Dolayısıyla Gazali'nin çok nazik dokunuşları burada çok önemlidir. Ama hiçbir zaman ben bu konuyu çözdüm demez, konuya çok girmez.
  • Girmemesinin sebebi de, Gazali açısından bunun bir sorun olmamasıdır, Gazali bunu çözmüştür. Ama Eş'arilik açısından bu bir sorundur. Gazali'den sonra, özellikle Razi’den sonraki Eş'ariliğin en büyük problemi, bilgi teorileri ile varlık teorileri arasındaki farklılıktır. (varlıkta zorunluluğu kabul etmeyeceksiniz ama bilgide zorunlu bilgilerimiz olur, kesin şeyleri bilebiliriz diyeceksiniz).
  • Gazali der ki: “Mutezile'ye göre tevellüd, filozoflara göre nedensellik, ashabın çoğuna göre ise neticenin öncülleri lüzûm tariki içermesiyle, bir kısmına göre ise adet yoluyladır.

"Nazarı inkâr edenlerin bir mugalâtası" konusu: (Tümdengelim ve akıl yürütme yöntemlerini inkâr edenlerin bir mugalâtası).

  • Akıl yürütürken bir sonucu talep ederiz, eğer bu sonucu bilmiyorsak, neyi aradığımızı tam bilmiyoruz demektir. Çıkan sonucun aradığımız sonuç olup olmadığına emin olamayız.
  • Gazali der ki “sonucu bir yönden biliyoruz, bir yönden bilmiyoruz. Bil-kuvve olarak biliyoruz, onu bil-fiil hale çıkarmak istiyoruz.” Bu meseleyi bu şekilde çözer.

Hüküm ve Semere (Çiftçi ve meyve metaforu)

  • Gazali burada klasik Eş'ari görüşü kabul eder.
  • Hanefilik ve Mutezilik'le, Eş'arilik arasında şöyle bir fark vardır: Mutezile'ye göre; “şer'iyyât alanında akıl hüküm koyabilir. Hüküm dediğimiz şey, nesnenin ya da şeylerin taşıdığı vasıflardır.”
  • Gazali'ye göre; “Hüküm: “mükelleflerin fiiline taalluk ettiği andaki Şarinin hitabıdır.”
  • Şari'nin hitabının olmadığı yerde hüküm yoktur. Şeriatta dinin hitabı gelmeden önce herhangi bir hükümden bahsedemeyiz.
  • "Akliyyât alanında hüküm vardır. “İki birden büyüktür” deriz bunlar salt aklî hükümdür.
  • Hatta kelamî önermeleri şeriat gelmeden önce üretebiliriz.
  • Sorun şöyle: “dinle muhatap olmadan önce, şer’i alanda hüküm verebilir miyiz veremez miyiz?”
  • Din'le muhatap olmadan önce akıl bir hüküm veremiyorsa dine giriş teorisi yapmamız çok zordur.
  • Gazali der ki: “Akıl herhangi bir konuda bir şeyin iyi olduğunu kötü olduğunu bilemez, nimet verene şükretmenin de vacip olduğuna akıl karar veremez.” Dolayısıyla şer’in vürudundan önce fiillerin hükmü yoktur.

Istıshab

  • Gazali ıstıshab deliline akıl delili der. Istıshab başlığında, akıl hitap olmadan hüküm verebilir.
  • Istıshab başlığı, özellikle Eş'ariler açısından önemli bir delildir.
  • Mesela Gazali derki: “bir meyve var ve o meyvenin yenilebileceği noktasında hiçbir delilimiz yok. Bu meyve mubah diyebilir miyiz?”
  • Mubah dememiz için hitap gerekir. Buna mubah demeden, Beraet-i asliyye diyerek buradan hüküm çıkarır. Bu hüküm aslında delil olmadığı için aklın verdiği bir hükümdür.
  • Istıshab başlığında akla dayanarak hüküm vermek zorunda kalırız.
  • Istıshabı böyle okumak gerekir, ıstıshab delilinin temel meselesi budur. Istıshab çağdaş usûl kitaplarında hiç anlaşılamayan bir konudur.

Husun-Kubuh

  • Gazali bu bölümde husun-kubuh konusunda, fiillerin iyi ya da kötü oluşu meselesi ile ilgili Mutezile ile münakaşaya girer.
  • Mutezile'nin görüşlerini özetler:
  • Mutezile'ye göre fiiller iyi kötü şeklinde ikiye ayrılır. Hüküm, fiillerin vasfıyla alakalıdır. Eğer doğru söylemek iyidir diye, doğru söylemekteki iyilik vasfına zorunlu olarak ulaşıyorsam yani bunu bilebiliyorsam, Şarinin" doğru söylemek iyi değildir" demesi imkânsızlaşır. Çünkü doğru söylemenin iyi olduğunu zorunlu olarak biliriz ve dine inanırken de zaten bu kriterleri esas alarak inanırız.
  • Gazali ise "suçsuz bir insanı zulmen öldürmek kötüdür" diyemez.
  • Mutezile ve Ehl-i Re'y “insanların üzerinde ittifak ettiği şeyleri bilebiliriz” düşüncesindedir.
  • Mutezile bunu “zaruretu'l akıl” ile bildiğini açıklar, ikinin birden büyük olduğunu nasıl biliyorsak, suçsuz bir insanın zulmen öldürmenin kötü olduğunu da biliriz, doğru söylemenin iyi olduğunu da biliriz. Bir peygamber iddiası ile karşılaştığımız zaman, doğru mu söylüyor yanlış mı söylüyor bunu inceleriz, doğru söylediğini tespit etmeye çalışırız.
  • Mutezile Haber teorisinde “husun-kubuh” konularına girer.
  • Mutezile'nin bu konuları açması çok erken dönemde ve çok güçlü bir şekilde olur.
  • Müslümanların bütün İslam tarihi boyunca yaptıkları en önemli şey Hicri ilk iki yüzyılda yaptığı şeylerdir. O dönemde bunların teorileri hazırdır. Çünkü başka türlü dine giriş teorisi yapamazlar.
  • Bu anlamda özellikle Gazali'nin yaptığı usûl-ü fıkıh bir dine giriş teorisidir.
  • Mutezile akıl iyi ya da bütün iyi ve kötüleri biliriz dese o zaman kendi içinde tutarsız olur, dine gerek kalmaz. Din de bunları onaylamak zorunda kalır.
  • Gazali'ye göre husun-kubuh'un üç anlamı vardır.
  1. Halka ait yaygın/meşhur kullanımda insanlar bazı şeylere iyi der bazı şeylere kötü der, ama burada çok soyut felsefi, ahlaki, dini, bir iyilikten değil de kendi faydalarına çıkarlarına uygunluk ya da uygunsuzluk açısından bakarlar.

Halkın meşhur olarak kullandığı anlamıyla iyi ve kötülük sübjektiftir. Halk bazen kendi amaçlarına aykırı olduğu zaman Allah’ın fiillerine de kötü der, feleğe kötü sözler söyler. İyi ve kötü, siyah ve beyaz gibi sübjektif unsurlar değildir.

  1. Dinin yapanı övdüğü fiiller iyi, yerdiği fiiller kötüdür. Bu anlamıyla insanların garazına ya da gayelerine uymasa da Allah'ın tüm fiilleri iyidir.
     
  2. Failin yapabilme hak ve yetkisi olan her fiil güzeldir. Allah-u Teâlâ’nın her fiili yapabilme hak ve yetkisi vardır. Bu anlamda Allah'ın fiillerine güzel diyebiliriz.
  • Hangi anlamda bakarsak bakalım, bunlar sübjektiftir, izafi ve makul vasıflardır. Literatürde ya da toplumda iyi ve kötü bunlar için kullanılır. İyi ve kötü fiilin zati vasfı objektif değil, sübjektif vasıflardır.
  • Mutezile'ye göre “tartıştığımız konu tam bu değildir, izafi şeyleri tartışmıyoruz. Bu sizin kendi sınıflamanızdır. Biz bazı şeylerde iyi ve kötü vasfının zati vasıf olduğunu akıl tarafından zorunlu olarak bilineceğini iddia ederiz. Bazı şeylerin iyi olduğunu kesin olarak bildiğimizi düşünürüz. Dolayısıyla insanların da maksada uygunluk gibi şeylere bakmada, genel ve felsefî olarak birtakım şeylerin iyi ve kötü olduğunda ittifak ettiğini görürüz, masum bir insanı suçsuz yere öldürmenin iyi olduğunu söyleyebilecek insan yoktur.”
  • Gazali isim belirtmeden Mutezile'nin iddialarına şöyle karşılık vermeye çalışır:

1. Öldürme fiilinin kendisinde zati bir vasıf olarak kötülük olsaydı, suçluyu öldürmek de seri katili öldürmek de kötü olurdu. Dolayısıyla bu zati bir vasıf olamaz, izafetlere göre değişebilecek bir şeydir.

Mutezile'nin teorisinde de biraz değişiklikler olmuştur, birtakım eleştirilerden sonra zati vasıftan da vazgeçmeye başlamışlar ama yine de bilebilirim demekten vazgeçmemişlerdir. Vazgeçselerdi, bütünü ile dine giriş teorisini üzerine inşa ettikleri paradigmayı değiştirmeleri gerekirdi. Bunu yaptıkları zaman başka bir paradigma ile dini temellendirmeye girişmeleri gerekirdi.

2. Gazali ikinci eleştiri olarak şöyle der: Eğer zaruri olsaydı ben de bu zarureti hissederdim, ben de "doğru söylemek iyidir" önermesini zaruri olarak içimde hissederdim, ben hissetmiyorum. Dolayısıyla zaruri olduğunu iddia edemezsiniz.

Bu ikinci itirazın Gazali'nin tümüyle arkasında duracağı bir önerme olduğunu düşünmüyorum, çünkü benzer bir şeyi başkaları Gazali'ye karşı yapıyor. Sofistlerin Gazali'ye karşı kullandığı delili Gazali Mutezile'ye karşı kullanıyor.

Hazırlayan: Esma Karakütük