İslam Düşüncesinde Amel/Eylem Nazariyesi
Amel ve Sınırsız Genişlik

🔸 Sa’ (السعة) ile darlık kavramının karşıtı olan mücerred genişlik değil, sınırsız yani sonsuzluğa uzanan genişlik kastedilir. Esma-i hüsnadan “el-Vâsi (الواسع)” ismiyle tam da bu mana kastedilir.

🔸 Bu müfessirler “el-Vâsi” ismini zenginlik manasında kullanmışlardır. Halbuki bu isim sadece zenginliğe delalet etmez.

🔸 “el-Vâsi” ismi; ilim, kelam, rahmet, mağfiret, a’ta, ihsan, mülk ve zenginlik gibi isim ve sıfatlar eklenilerek izafet terkibine dönüştürülebilir.

🔸 Allah’ın “sınırsız genişlikte ilim”, “sınırsız genişlikte mağfiret”, “sınırsız genişlikte rahmet”, “sınırsız genişlikte mülk”, “sınırsız genişlikte zenginlik” sahibi olduğu Kur’an’ın farklı yerlerinde zikredilmektedir.

🔸 Kul amelinde sadece Allah ile ilişki kurmayı murat ettiğinde hem ameli hem de kendisi hâlıka delalet eden bir ayete dönüşür. Böylelikle ameli de sakîl yani mizanda değeri olan bir amele dönüşür.

🔸 Kul, bu ilişkileri iki seviyede gerçekleştirir:

• Birincisi halıkın dışındaki mahlukatla varoluşsal ilişkimizi kuran nefsi bir ilişkidir.

• İkincisi halık ile bir şehadet ilişkisine dayanan ruhi bir ilişkidir.

🔸 Nefis ve ruh arasındaki mücadele kulun amellerinden ayrılmaz. İnsanın kulluğu, bu mücadeleyi iyi bir şekilde yönetip ruhun lehine sonuçlandırdığı ölçüde keyfiyet kazanır.

🔸 Kişi ruhunun verdiği cihat miktarınca kulluğunu gerçekleştirir. Bunun Kur’an’daki özel adı “ihlas”tır.

🔸 Sonsuzluk kulun amelinde ruhi cihad olan ihlas ile tecelli eder. Zira insanın ruhi varlığını yani halık ile olan ilişkisini korumak için yaptığı cihadın bir sonu yoktur.

🔸 Kulun sonsuz cihad ile olan meşguliyeti üç mertebede ele alınabilir: “insan mertebesi (taayyüşi amel)”, “amel mertebesi”, “ihlas mertebesi”.

İnsanlarla İlişki

🔸 Kul; insanlarla kurduğu ilişki, Rabbi ile kurduğu ilişkiyle çatışmasın diye nefsiyle mücahedeye girer. Bu çatışma, nefsin gaye ve arzularına göre çeşitlilik gösterir.

🔸 Nefsin o kadar çok gaye ve arzuları vardır ki birini elde ederken hemen diğerine yönelmektedir. Bu sürekli olarak devam eder ve nefsin arzuları çoğaldıkça beraberinde bir doyumsuzluk meydana gelir.

🔸 Nefsin bu halini iyi bilen bazı odaklar, insanın arzu ve gayelerini onun önüne koymada birbiriyle yarışan iki surete büründürmektedir:

🔸 Birincisi iktisadi surettir. Bu suretin tek gayesi insanları şehvetlere gark etmek, arzu ve isteklerini şiddetlendirmek, bütünüyle hayatın lezzetlerine yöneltmektir. Fakat bunu tüketicinin hizmetinde canla başla çalıştığı, hatta onu baş tacı yaptığı iddiasıyla gizlemektedir.

🔸 İkincisi siyasi surettir. Bu suretin tek gayesi bireyi seçim kampanyaları ve vahşi savaşlarına hazırlayarak onda öldürücü egemenlik ve hakimiyet duygusunu uyandırmaktır. Fakat bunu siyasi katılım, etkin vatandaşlık ve kamu yararına hizmet etme gibi faziletlerle gizler.

🔸 İktisadi ve siyasi suretlerin insanın zihin dünyasına tahakküm kurmasına şaşıp kalmamak elde değildir. Öyle ki modern insanın mümeyyiz vasfı olan bireycilik, insanlardan uzaklaşarak uzlete giren değil sırf kendi menfaati uğruna insanları araç haline getirerek onlarla ilişki kuran anlamına çekilmiştir.

🔸 Kısaca bireycilik, bütün alemin kendisine tabi olmasını murad etmekten ibarettir.

🔸 İnsanın ruhun fezasında amellerinin hareket etmesini sınırlayan maddi bağlardan kurtulması gerekir. Bu hareket hem amelleri hem de amellerin tesirini genişletir. Bu ameller bireye salah ve fayda sağlamakla kalmaz, tesiri başkalarını hatta tüm insanlığı kuşatır.

🔸 Bu maddi bağlar, kulun ruhunu kuşatan nefsani örtülerle cihad etmekle kaldırılabilir. Bireyi insanlık alemiyle ilişkiye sevk eden ve amellerimizi etkisi altına alan gayeler tam da bu nefsani örtülerdir.

🔸 Bireyin cihadı ölçüsünde nefsani örtülerin altından tuluâtlar doğar. Bu tuluâtların inkişafı nispetinde sadece faydaya indirgenen ameller bu boyunduruklarından kurtulur.

🔸 Neticede kulun yaptığı ruhi cihad, ameli boyunduruk altına alan bağlardan kısmen veya tamamen kurtararak amelin alanını genişletir.

🔸 Bireyin ruhi cihadıyla nefsani örtülerini kaldırması toplumdan tecrit olacağı anlamına gelmemelidir. Aksine bu ruhi cihad, bireyin insanlarla ilişkilerini tecdit eder ve onu daha geniş ufuklara taşır.

🔸 İnsanlarla ilişki, maddi kazanç ve menfaat odaklı bir dar bir çerçeve yerine fazilet ve hayırda yarışmaya dayanan bir surette olmalıdır.

🔸 Günümüz dünyasında böyle bir ilişkinin hâkim olmamasının sebebi bütün insanların cihat engelini aşmaya veya kulluk mertebesine ulaşmaya istek duymamasından kaynaklanmaktadır.

🔸 Neticede bu cihat engelini aşanlar ve kulluk mertebesine yükselenler, salt menfaat ve çıkar peşinde koşmazlar. Aksine hayır ve fazilette yarışırlar.