Irak, Suriye, Mısır, Kuzey Afrika Bölgesinin Tarihsel Arka Planı

  • Irak, Suriye, Mısır, Kuzey Afrika coğrafyası hem insanlık tarihi hem İslam tarihi bakımından anakara denilen, önemli tarihsel hadiselerin yaşandığı, kadim medeniyetlerin kurulduğu, insanlığın kendisini bilmeye başlayıp, tarihi kayıtlarını oluşturduğu devirlerin ilk örneklerine sahip kadim bir coğrafyadır.
  • Hz. Ömer döneminde Kufe, Basra gibi kurulan şehirlerde Müslümanlar da iskân edilmiştir. Bu sayede Müslümanlar, Arap etnisitesine dayalı bir coğrafyadan çok kültürlü bir coğrafyaya geçmiş ve “öteki” ile yüz yüze gelmişlerdir.
  • Bu coğrafyanın Müslümanlaşması süreciyle birlikte zaman içinde, Anadolu içlerinden Balkanlara kadar uzanan, hatta İspanya'ya kadar ulaşan bir yayılma gözlemlenmiştir. Bu süre zarfında, farklı Müslüman topluluklar, Bulgaristan’dan Ermenistan'a kadar geniş bir coğrafyada egemenlik kurmuşlardır. Bu egemenlikler sırasında medeniyetler arasında ciddi çatışmalar ve gerilimler yaşanmış, iktidarlar değişmiştir.
  • Hadis tarihi açısından bakıldığında moderniteye kadar özellikle Basra, Kûfe ve Bağdat gibi kentler büyük bir ilgi görmüştür. Hadis ilminin büyük temsilcilerinin 16-17. yüzyıllardan itibaren yavaş yavaş bu bölgede ilme yönelen zatların, Suriye üzerinden Mısır’a belki Hicaz’a gittikleri görülmüştür.
  • 19. Yy’da Selefi düşüncenin yaygınlaşması ile de daha önce işaret ettiğimiz Mahmud Şükri Âlûsî gibi zatlar da bu bölgelerde ortaya çıkan âlimlerdendir. Modern zamanlarda ise Suriye ve Mısır daha öndedir. Kuzey Afrika’da da Fas’tan itibaren Tunus, Cezayir, Libya, Mısır’a kadar bazı örnekler olmakla beraber hadis ilmini etkileyen önemli figürlerin ortaya çıktığı görülmüştür.
  • İlk hadis derleme faaliyetleri ve hadisin sistematiğinin ilk kuruluşu, Suriye'nin Şam bölgesinde gerçekleşmiştir.
  • Fatımiler döneminde “Sünni hadisçilik” 3 asra yakın bir inhitat devri, bir sükût devri yaşamıştır.
  • Eyyubiler döneminde 7. yy’da medreseler kurulmuş ve kurumsallaşmaya geçilmiştir.
  • 19. yüzyılın ortalarından itibaren, Batı'nın ilgisi bu bölgeye yönelmiştir. Bu coğrafyada önceki zamanlardan beri, Kudüs olayı hariç tutulursa, Müslümanlar yönetimi kendi aralarında sağlamışken artık Batı’nın burada egemenlik kurma çabaları başlamıştır. İngiliz ve Fransız işgalleri ile 1. Dünya Savaşı'nın sona ermesine kadar kurulan sömürgeler, bu çabaların örneklerini oluşturmuştur.
  • Ezher, ilk olarak Fatımiler tarafından Fatımi propagandistlerini yetiştirmek üzere kurulmuşken zamanla Sünni İslam dünyasının önemli bir ilim merkezi haline gelmiş ve tarihi boyunca etkisini sürdürmüştür. Mısır'daki hadis etkinliğini sadece Ezher ile sınırlamak haksızlık olacaktır. Kadim zamanlarda, bölgedeki diğer kültür başkentleri de dikkate değer bir rol oynamıştır.
  • Bu bölge, modern zamanlarda en büyük travmaların, sosyal olayların ve politik kargaşaların yaşandığı bir coğrafya olarak ön plana çıkmıştır. Ancak özellikle 1517'den sonraki dönem, yani son 500 yılda Osmanlı İmparatorluğu'nun doğrudan veya bağlı olarak yönettiği bölgeler dikkat çekmektedir. Klasik devirlerdeki çalışmaları hadis bağlamında Osmanlı döneminde ortaya çıkan çalışmalar olarak görmek de mümkündür.

Önemli İsimler

  • Afgânî, Abduh, Âlusî vb. alimler; tasvirci, köktenci ve müesses paradigmaya yönelik eleştiriler yapan kişiler olup önceki hadis geleneği ile modern durumu sentezlemiş kişilerdir.

Cemaleddin Afganî (1838-1897)

  • Cemalettin Afgani, 19. yüzyıl İslam dünyasında etkinlik gösteren bir düşünürdür.
  • İran, Suriye, Mısır ve İstanbul gibi bölgelerde faaliyetlerde bulunmuş ve özellikle İslam dünyasındaki milliyetçilik anlayışlarına etki etmiştir.
  • Cemalettin Afgani'nin modern insan düşüncesi üzerinde de etkisi olmuş, peygamberliği filozofluk ile birleştirerek yeni bir perspektif sunmuştur.
  • Hadis geleneği üzerindeki etkisi ve neo-selefilik anlayışını benimsemesiyle bilinir.
  • İstanbul'daki Darülfünun ilahiyat fakültesinin açılışındaki nutku, peygamberliğin bir sanat olduğunu söylemesi nedeniyle tartışmalara yol açmış ve açılış ertelenmiştir.
  • Cemalettin Afgani'nin düşünceleri, İran'da Fars milliyetçiliği, Arap dünyasında Arap milliyetçiliği ve Türkiye'de Türk milliyetçiliğini desteklemesi yönünde ilerlemiştir.
  •  Afgani'nin etkisi altında diğer düşünürler de ortaya çıkmış ve bu düşünürler Osmanlı sonrası dönemde önemli değişimlere yol açmıştır.
  • Cemalettin Afgani'nin İstanbul'a gelişi ve neden kaldığı konusunda çeşitli tartışmalar bulunmaktadır.
  • Tartışmalar arasında, Afgani'nin Abdülhamid'in siyasi İslam birliği politikasına destek vermesi veya tehlikeli bir figür olarak gözaltında tutulması gibi konular yer almaktadır.
  • Afgani'nin İstanbul'daki varlığına dair farklı görüşler bulunsa da Osmanlı yönetimiyle ilişkisi çeşitli spekülasyonlara konu olmuştur.

Muhammed Abduh (1849-1905)

  • Muhammed Abduh felsefi bir çerçevede düşüncelere sahip olmasa da Kelâm düşüncesi ve Kitabu’t-Tevhid’i ile tanınan bir düşünürdür.
  • Klasik kaynakları aşarak, ara kaynakları hatta fıkıh ve hadis kaynaklarını da kullanmayarak, özellikle Ezher'deki derslerinde, doğrudan Kur'an-ı Kerim'e yönelmiş ve şerhe müracaat etmeden dersler icrâ etmiştir.
  • Ezher şeyhliği de yapmıştır, bu da onun dini öğretideki etkisini gösterir.
  • Muhammed Abduh, Osmanlı Halifesi'ne bağlılığı İslam'ın üç temel umdesinden biri olarak benimsemiştir.
  • İstanbul’a gönderdiği Layiha’da Osmanlı devletine mensup halifeye bağlılığın Allah ve Resul’üne imandan sonra üçüncü şart olduğunu belirtmiştir.
  • Abduh'un bu yaklaşımıyla Osmanlı yönetimine destek verdiği ve siyasi İslam birliği politikasına katkı sağlamaya çalıştığı görülmektedir.

Şükrü Âlûsî (1857-1924)

  • Arap diline ve edebiyatına etkisi büyük olan Şükrü Âlûsî, yenileşmeci, taklidi reddeden ve tecdit fikrini savunan bir düşünürdür.
  • Yenileşme (tecdid) düşüncesine karşı olumlu bir tavır sergilemiş ve bu konuda aktif rol almıştır.
  • Osmanlı döneminde ileri gelen alimlerden biri olarak dikkat çekmiş ve Arap kültürüne katkıda bulunmuştur.

İslam dünyasında hem geleneksel düşünceye meydan okuyarak yenilikçi anlayışları geliştiren hem de hadis alanında önemli çalışmalar yaparak dikkat çeken bazı isimler bulunmaktadır:

  • Cemâleddin el-Kasımî, Tâhir el-Cezâirî, Reşit Rıza, Abdurrezzak Hamza, Said Havva, Nâsırüddin el-Elbânî, Şuayb el-Arnaût, Abdülkâdir el-Arnaût, Abdulfettâh Ebû Gudde ve Hasan es-Sekkaf gibi isimler, İslam dünyasında etkili olan ve yenilikçi düşünceyi temsil eden önemli şahsiyetlerdir.
  • Kuzberî ailesinden Muhammed el-Kuzberî ile Abdurrahman el-Kuzberî, Bekr el-Attar, el-Mağribî el-Merrâküşî, Muhammed el-Hasani, Muhammed Râgıb et-Tabbâh gibi isimler, Suriye'de etkili olan önemli fikir adamları arasında yer alır.
  • Mustafa es-Sıbâî, Abdulhayy Kettânî, Muhammed Şınkıtî, Ahmet Muhammad Şâkirî, Muhammed Fuad Abdulbâkî, Mahmud Ebû Reyye, Muhammed Gazzâlî, Abdülgani Abdülhâlık, Muhammed Ebû Şehbe gibi isimler, Mısır ve Kuzey Afrika coğrafyasında öne çıkan düşünürler arasında yer almaktadır.
  • Ezher Üniversitesi'nde şeyhlik yapan önemli şahsiyetlerin yanı sıra sivil görevlerde bulunan düşünürler de mevcuttur. Bu kişiler, hem akademik alanda hem de toplumsal görevlerde etkili olmuşlardır.
  • Abdulhay el-Kttani, Muhammed Şınkıti, Ahmet Muhammed Şakiri, Muhammed Gazzâlî, Abdülgani Abdülhalık, Muhammed Ebu Şehbe gibi isimler, hadis alanında önemli çalışmalar yapmış, eserler üretmiş ve talebeleriyle birlikte etki yaratmıştır.
  • Bu düşünce akımları, genellikle Mısır, Suriye ve Kuzey Afrika kökenli olup, coğrafi sınırları aşarak benzer vizyonu paylaşan bir topluluğu temsil etmektedir.
  • 20. yüzyılın ortalarında, bölgede yaşanan siyasi değişimler ve modernleşme süreci, yeni düşünce akımlarının ortaya çıkmasına ve bu düşünce akımlarının şekillenmesine etki etmiştir.
  • Neo-Selefilik olarak adlandırılan bu yapı, modern zamanda, bölgede kurumsallaşmış ve etkili olmuştur. Bu durum, stratejik kırılmalar ve Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü gibi tarihi olaylarla ilişkilidir.
  • Manda yönetimlerinin kurulması ve sonrasında bağımsız ulus devletlerin oluşumu, bölgedeki siyasi ve toplumsal düzenin radikal bir şekilde değişmesine neden olmuştur.
  • Hilafetin ilgası, bölgede yüzyıllardır var olan siyasi ve toplumsal düzenin temelini sarsmıştır. Müslümanlar arasında halife seçimi konusundaki çabalar ve toplantılar gerçekleşmiş, ancak bir birlik sağlanamamıştır.
  • Neo-Selefi düşünce, hadisin kurtarıcı bir rol oynadığını ve hem geleneksel birikimden kurtulmak hem de moderniteye cevap vermek için stratejik bir mefhum olarak kullanılması gerektiğini savunmuştur.
  • Muhibbüddin el-Hatîb, Muhammed Kürdali, Muhammed Hâmid el-Fıkî gibi aktivistler, hadis konusunda eğitim veren kurumlar kurmuş, önemli eserler yayınlamış ve bu alanda etkili olmuşlardır.
  • Hadis, bu düşünce akımları için sadece bir bilgi kaynağı değil, aynı zamanda değişim ve dönüşüm kabiliyetini artıran bir varoluş meselesi olarak görülmüştür.

Cemâleddin el-Kâsımî (1866-1914):

  • Suriyeli düşünür Cemâleddin el-Kâsımî, 1866-1914 yılları arasında yaşamıştır.
  • Şam'da doğmuş ve Arap edebiyatı ile Arap tarihi üzerine yoğunlaşmıştır.
  • Abdülaziz ve II. Abdülhamid dönemlerinde etkinlik göstermiş, modernleşme döneminin önemli bir ismi olmuştur.
  • Cemâleddin el-Kâsımî, selefi düşünceyi modernleşme perspektifiyle sentezleyen bir isimdir.
  • İslam'ın, modern dönemin gereklerine cevap verebilecek potansiyele sahip olduğuna inanmıştır.
  • Eleştirel düşünceye sahip olan Kâsımî, İslam'ın gerilemesinin temel sebebini, dinin temellerinin yanlış anlaşılmasında görmüştür.
  • Fakihlerin görüşlerini sorgusuz sualsiz kabul etmenin hatalı olduğunu savunmuştur.
  • Geri kalmışlığın temel sebeplerini mezhep taassubu ve taklit olarak görmüştür.
  • Mezhep taassubu ve taklit, düşünce kapasitesini engelleyerek toplumları geri bırakan faktörler olarak eleştirilmiştir.
  • Cemâleddin el-Kâsımî, 1895 yılında ıslahat taraftarı düşünceleri ile Mezheb-i Cemâlî adında bir mezhep kurmakla suçlanmıştır.
  • Mezheb-i Cemâlî, Kâsımî'nin içtihad fikirlerine olan eleştirisini yansıtan bir olgudur.
  • Kâsımî, kendisini bir müçtehit olarak nitelendirmiştir.
  • Müçtehitlik iddiası, dönemin yönetimi tarafından sakıncalı bulunarak polis nezaretinde sorguya çekilmesine sebep olmuştur.
  • Cemâleddin el-Kâsımî'nin birçok makale ve eseri bulunmaktadır.
  • Eleştirel bakış açısı ve modernleşmeye olan inancı, kendi kuşağında öne çıkan bir düşünce lideri olmasını sağlamıştır.
  • 1914 yılında hayatını kaybeden Kâsımî'nin düşünceleri, sonraki yıllarda üzerinde çalışılan ve üzerine tezler yazılan bir konu olmuştur.
  • Cemâleddin el-Kâsımî, dönemi eleştirirken özellikle yönetimin casusluk, adaletsizlik, rüşvet, eğitim sorunları gibi bir dizi olumsuz özellikle ele almıştır.
  • İktidarın cehaleti halka dayatarak kontrol sağladığını savunmuştur.
  • Cemâleddin el-Kâsımî, hadis ilmi bağlamında dönemin sorunlarına ışık tutmuş, hadis ilmini bir çıkış yolu olarak görmüştür.
  • Kâsımî'nin eleştirileri, klasik hadis kitaplarının dışına çıkarak felsefi, sosyolojik ve edebi kaynakları içermiştir.

"Kavâ'idü’t-tahdîs" adlı Eseri

  • Selim Attar, Suriye'de tanınan bir isim olup hadis ilminde özel dersler vermiştir.
  • Selim el-Attar’ın öğrencilerinden biri olan Cemâleddin el-Kâsımî, Attar'ın etkisi altında hadis ilmine yönelmiştir.
  • Cemâleddin el-Kâsımî’nin en önemli eseri "Kavâ'idü’t-tahdîs"tir ve 1907 yılında tamamlanmıştır.
  • Hadis usulüne dair bir eser olup, önceki dönemlerde yazılmış olan hadis usulü eserlerinden farklı bir yaklaşım sergiler.
  • Eserin önemi, hadis usulü konularında eleştirel ve analitik bir yaklaşım sunması ve dönemin düşünsel zeminini yansıtmasıdır.
  • Eser, hadis usulü konularını ele alır ve 4. asırdan itibaren yazılan eserlerden ayrışır.
  • Başlıklar arasında "Fıkhu’l-Hadîs" bölümüne özel bir vurgu yaparak hadisin anlaşılması konusuna geniş bir yer ayırır.
  • "Kavâ'idü’t-tahdîs" klasik hadis kitaplarında bulunan başlıkları içerse de eleştirel bir bakış açısına sahiptir.
  • Fakihlerin görüşlerini sorgulamadan kabul etmenin yanlış olduğunu savunur.
  • Cemâleddin el-Kâsımî, eserinde mezhep taassubu ve taklidin, İslam dünyasının geri kalmışlığının temel sebepleri olduğunu eleştirir.
  • İslam dünyasının bu durumunun, fakihlerin fetvalarını sorgusuz sualsiz kabul etmenin bir sonucu olduğunu ifade eder.
  • Cemâleddin el-Kâsımî'nin ıslahat taraftarı düşünceleri ve "Mezheb-i Cemâlî" adlı mezhebi kurma çabaları, dönemin yönetimi tarafından sorgulanmıştır.
  • Kâsımî, kendisini müçtehit olarak tanımlar ve bu iddiası, dönemin yönetimi tarafından içtihad fikrine yönelik bir örtülü itiraz olarak algılanarak sorgulanır.
  • "Kavâ'idü’t-tahdîs" hadis ilminin çeşitli konularını bir araya getirerek dönemin ruhunu ve düşünce yapısını yansıtır.
  • Cemâleddin el-Kâsımî'nin yaşadığı dönemin öne çıkan şahsiyetleri, kitap üzerinden ele alınarak değerlendirilir.
  • Hadis ilminin bütün ana konularını bir prensibe bağlama amacı gütmüştür.
  • Klasik hadis kaynaklarında verilen tanımların yerini ilim tarihçilerinin, kelamcıların ve fakihlerin tanımları almıştır.
  • Eserin önsözünde oğlu Zafir el-Kâsımî tarafından II. Abdulhamid yönetimini ağır şekilde eleştiren bir giriş kısmı bulunmaktadır.
  • Eserin takriz bölümünde ise; Şekib Arslan, Reşid Rıza ve Muhammed Behçet el-Baytâr gibi önemli figürlerin isimleri bulunmaktadır.