Dönem Ödevleri 2022-2023

Abdülkâhir Cürcânî’nin Delâilü’l Îcâz İsimli Eserinin Tanıtımı
Hacer Afşar

İDE AKADEMİ | DÖNEM ÖDEVİ 2022-2023

Giriş

Beyan, burhan ve irfan şeklinde tasnif edilebilecek olan bilgi sisteminde, beyan kavramını, Arap dilinin belağat ve fasahat yönünü içeren, dilsel açıklamalarla hakikate ulaşmaya çalışan yaklaşım olarak anlıyoruz. Tanıtmaya çalışacağımız Delailü’l icaz isimli eserimiz, tenzili, beyânî faaliyetlerle anlamayı temel edinmiş, dil çalışmaları açısından İslam medeniyetinin en önemli eserlerinden biri sayılabilecek bir klasik konumunda bulunmaktadır. Cürcânî tenzili dilsel hakikatler çerçevesinde anlayan yakşlaşım için şöyle bir teşvikte bulunmaktadır: “Sen bu ilimden daha köklü, dallı budaklı, meyvesi daha tatlı suyu daha yumuşak ürünü daha bol ve aydınlık başka ilim bulamazsın. Beyan ilmi olmasaydı, sen güzel elbiseler dokuyan, zinet eşyası yapan, inciler dizen, büyü üfleyen, bal toplayan, sana rengarenk çiçekler gösteren, tatlı ve olgunlaşmış meyveler gösteren bir dil bulamazdın. Bünyesinde barındırdığı bilgileri titizlikle ele alıp tasvir etmeseydi bu bilgiler hep gizli kalacaktı. Ayın son gecesinin hilali hep hilal olarak kalacaktı (dolunayı hiç göremeyecektin)…”[1] Bu eserin iddialarını incelemek, İslam medeniyetinin geçirdiği sürecin bizler için bir serencamını oluşturacaktır. Bu bağlamda eseri değerlendirmek beyan mantığı üzerine oluşturulmuş medeniyet sürecini görmemiz açısından bizler için kıymetli olacağı kanaatini taşımaktayız.

1. Cürcani’nin Delailü’l İcaz İsimli Eserinin Tanıtımı

Abdülkahir Cürcânî’nin (ö.471/1078-1079)   Delâilü’l- İ’câz, Söz Dizim ve Anlam Bilim isimli eserinin çevirisi Osman Güman tarafından yapılmıştır. Cürcânî, Sibeveyh’ten sonra nahiv ilminin yeni bir kisveye bürünmesine vesile olmuş, meânî diye isimlendirilen anlam bilimi kurmuştur. Nahiv ilmini, kurallar manzumesi olmaktan çıkarıp bir dinamizme kavuşturan ve bir söz inşa edilirken ne şekilde kullanılması gerektiğini uygulamalı gösteren söz dizimi ve anlam bilimdir.  Kur’an’ın icazı yönünde yapılan tartışmaların bir tezahürü olarak bu ilmi kurmaya yeltenmiştir. Dilin nahivle bağlantısını sözdizimi nazariyesi ile açıklayan Cürcânî,  nahiv ve İ‘câzu’l- Kur’an ilimlerini buluşturan belağat alanında önemli kaynak eserlerden birini ortaya koymuştur.  Delâi’lü’l- İ ‘câz üzerine M. Taha Boyalık Dil, Söz ve Fesahat Abdülkahir Cürcânî’nin Söz Dizimi Nazariyesi isimli eserini kaleme almıştır.

2. Cürcani’nin Söz Dizim Nazariyesi

 

İslam vahyinin gelişinden önce Arap toplumunda kültürel hayatın başlıca unsurları şiir ve hitabetle olmuştur. Kur’an’ın muhataplarına meydan okuması da bu cihetten olmuştur ve o dönemin insanından Kur’an’ın bir benzerinin meydana getirilmesi beklenirken bu meydan okuma karşılıksız kalmıştır. Kur’an’ın i‘câzını bir olgu olarak değerlendiren İslam âlimlerinden biri de Cürcânî’dir. Büyük dil bilgini diye anılmasının sebebi ise sarf, nahiv alanında ortaya yeni bir şey koyduğu için değil nahvi yeni bir mantık üzerinden değerlendirmeye tabi tuttuğu içindir. Bu sebeple Câhız’dan bu yana hiçbir belağat aliminin bu alanda tefekküre dayalı bir yapı oluşturduğu söylenemez.[2] Ona göre Kur’an’daki meydan okumanın karşılıksız kalması i‘câzın gerçekleştiğini göstermektedir. Tehaddî ayetlerinin içeriği ise i‘câz niteliğinin Kur’an’ın her bir suresinde olduğunu göstermektedir. Kur’an’ın bütün surelerinin, insanları gaybî haberler, seci‘, cinas gibi işitsel unsurlara atıfla açıklanması mümkün değildir. Cürcânî bu noktada i‘câzın ancak fesahat cihetinden, i‘cazın kaynağı olan fesahatin de “sözdizimi” cihetinden açıklanacağına kanaat getirmiştir. Fakat bu kanaatin temellendirilmesinde kendini, dil söz fesahate dair köklü tartışmaların içinde bulmuştur.[3]

Cürcânî Delâil’i yazmadan önce fesahat anlayışına dair kendinden önceki görüşleri incelemiş ve yeterli kavramsal çerçeveye sahip olmadıklarını görmüştür. Fesahat meselesi, Câhız’ın (ö. 255-869) etkisiyle lafız-anlam ilişkisi üzerinden ele alınmış ve daha çok lafız unsuruyla ilişkilendirilmiştir. Mu‘tezile kelamcıları ise zihni söz varlığını reddederek, sözü lafızların dizimine indirgeyen lafızcı fesahat anlayışlarına zemin arayışı içerisindeydi. Fakat Kur’an’ın fesahati sadece lafız yönüne indirgenemeyeceğinden Sarfe teorisine yönelmek veya fesahatle alakalı tutarsız açıklamalar yapmak zorunda kalmışlardır. Bu tartışmalar Cürcânî’ye kendi fesahat anlayışını dilbilimsel ve felsefi açıdan temellendirme imkânı sağlamış ve sözdizimi nazariyesi ortaya çıkmıştır.[4]

 Söz dizimi nazariyesi; sözün fesahati ve icazını dilbilimsel ve felsefi açıdan tutarlı bir şekilde açıklayan fakat özü itibariyle dil ve sözün mahiyetine çözüm getiren bir nazariyedir.

Cürcânî sözdizimi nazariyesinin ilk işaretlerini Muktesid ve Şafiye gibi eserlerinde vermiş olup Delâil’de geliştirmiştir. Cürcâni bu eserde serbest bir yazım kullanmış ve kendi ikna olmadığı hiçbir görüşü benimsememiş; okurunu da ikna etme çabasına girmemiştir. Delâil’i yazmaya başladığında henüz tam olarak oluşmayan kavramsal çerçeve kitabın yazım sürecinde gerçekleşmektedir.[5]

 Cürcânî sözdizimi nazariyesiyle, “Kur’an’ın her bir suresinin i‘câzı nasıl açıklanabilir?” sorusundan yola çıkarak fesahat kavramına ulaşmış, edebî her sözün fesahatini açıklama çabası, onu sözdizimi kavramına götürmüş, dil- söz-fesahatin mahiyetine dair köklü tartışmalarla yüz yüze gelmiştir. Sözdizimi nazariyesinin temelinde kendinden önceki tartışmaların bir nevi terkibi vardır. Bunlar Basra’lı nahivcilerin irab anlayışı, nahivciler ve mantıkçılar arasında cümle yapısına dair tartışmalar, kelamdaki sözün hakikatine dair tartışmalar ve sözün i‘câzı tartışmaları olarak sayılabilir. [6]

2.1.Dilbilimsel Ve Felsefi Açıdan Sözdizimi Nazariyesi

2.1.1.Dil-söz ayırımı

Dil ve söz arasında gözettiği ayırım noktasından hareketle dilin kelimeler ve gramer unsurlarından oluştuğunu ve bireysel müdahaleye kapalı bir alan olduğunu ifade eder. Halil b. Ahmet çizgisinde bir nahivci olarak Cürcânî, dilleri hikmet sahibi bir irade tarafından oluşturulan sistemli yapılar olarak görmektedir. Onun terminolojisinde “dil koyucu” kavramı, son derece karmaşık bir o kadar da düzenli bir yapı arz eden, dillerin gerisinde güçlü bir irade bulunduğunu îmâ etmekle yetinir. Dili kullanan kişi, ne sözü ne de grameri sorgulayamaz. Bunun herhangi bir aklî gerekçesi de yoktur.[7]

Aynı zamanda Cürcânî bu hususlara mecazî kullanımları da dâhil eder. Mecazi kullanımda aslolan dilde ilk kullanıldığı anlamda kullanılmasıdır. Genel kabule göre kelimenin, mecazda hakiki anlamın dışında kullanılması görüşünü eleştirir ve mecazın lafzın kendisinden ziyade anlamında olduğunu belirtir.[8]

Dil ve söz arasındaki ayırıma dikkat çeken müellif, sözü dil kullanıcısının kelimelerin gramatik dizilimiyle ortaya koyduğu yapısal bir bütünlük olduğunu vurgularken dil kullanıcısının bireysel tasarrufuyla gerçekleştiğini ifade eder.[9]

Sözdizimi nazariyesi dilbilimsel ve felsefi yönüyle “dil”e, edebî yönüyle de “söz”e dair bir inceleme olduğunu söylemek mümkündür.

2.1.2.Dil- Zihin Bağlantısı

Dil- söz ve fesahatin yalnız lafız ses olgusu olarak temellendirileceğine karşı çıkan Cürcânî, kelimelerin anlam unsurunu öncelemektedir. Bu konuda “gramerin zihniliği, anlamın lafza ontolojik önceliği ve anlamın gramatikliği” şeklinde üç tez öne sürer.[10]

Anlamın lafza ontolojik önceliğinden kasıt, anlamın önceden zihinde oluşması gerektiğidir. Aynı zamanda anlamın lafızla birlikte zihinde oluştuğunu iddia etmekle birlikte gramerin de önceden olması gerektiğini savunur. Herhangi bir cümlenin anlamlı hale gelebilmesi için konuşanın dildeki kelimeleri gramere bağlı söylemesi gerektiğini savunur.

Mu‘tezile kelamcıları kelami nefsîyi kabul etmediklerinden ilahi sözü zamanla ortaya çıkmış bir fiil olarak kabul ederler. Eş‘arî kelamcılar ise Allah kelamının ezelî ve ebedî olduğunu savunurlar. Dolayısıyla Mu‘tezilî kelamcılar dillerin insanlar tarafından bir muvadaa(uzlaşı) yoluyla oluştuğunu söyler. İlahi sözün ezeli olduğunu savunan Eş‘arîler de bu fikre karşı çıkmaktadır. Eş ‘arî bir kelamcı olan Cürcânî de dil ile sözün zihnî kökenleri arasında bir bağ olduğunu iddia eder. Bu tür kelami tartışmaların önemini bir nebze kaybetmesiyle Cürcânî meseleyi kelami bağlamından ziyade felsefi boyutuyla ele alır. Ona göre dilin ilahi belirleme veya beşeri bir yapıya sahip olması tartışmasından ziyade, zihindeki anlamın seçilen lafzı öncelemesi gerçeğidir.

Cürcânî’nin üçüncü tezi de anlamın gramatikliğidir. Sarfedilen kelimelerin anlamlı bir cümle oluşturabilmesi için dilbilgisi kurallarına uygun bir şekilde söylenmesi gerekir. Bu bağlamda daha önce kullanılmış olsa da ilk kez belirgin bir şekilde “nahvin anlamları” isimli kavramı bu tartışmaların merkezine taşıyan da Cürcânî’dir.[11]

Nahvin anlamları, en geniş anlamıyla dildeki herhangi iki kelimenin birbirine bağlanmasını mümkün kılan şeye karşılık gelir. Nahvi anlamlardan soyutlanmış bir sözcüksel anlam tasavvur edilemeyeceği gibi, nahvi anlamlar gözetilmeksizin dizilen kelimelerinde anlam ifade etmesi de imkânsızdır. Bu yaklaşıma göre gramerin gerçekliği zihindedir ve bu gerçeklik farklı dillerde çeşitli şekillerde belirlenim kazanmıştır.[12]

2.1.3. Dil düşünce ilişkisi

Dil ve düşünce arasında Kadî Abdülcebbar, zihinde önce düşüncenin oluştuğunu ve bu düşüncelere uygun lafızların seçilerek sözün te’lif edildiğini söyler. Cürcânî ise düşünce ve sözün aynı süreçte oluştuğunu anlamların hizmetinde olan lafızların kendiliğinden dizildiğini belirtir.[13]

2.1.4. Dil dünya ilişkisi

Cürcânî Kâdî’nin aksine görüş belirtir. Kendi başına müstakil bir varlık düzlemi olarak nitelendirir. Dilin insan hayatını çevreleyen sayısız bağlama mukabil sayısız sözdizimi sunduğunu söyler. Aynı olgu bir sözde takdim, te’hır, hazf, zikr, tarif, tenkir gibi birçok farklı sözdizimi uygulamasına konu edilerek ifade edilebilir. Dilsel bir karşılığı olmayan bu uygulamalar dilin kendine özgü dünyasında gerçeklik kazanmaktadır.[14]

2.2. Edebi Açıdan Sözdizimi Nazariyesi

Cürcânî, sözün edebî değerini ifade etmek üzere  “fesahat” ve “belağat” kavramlarını eş anlamlı olarak kullanmaktadır. Cürcaniye göre sözün değeri ne sadece anlamı itibara alanların “anlam” kavramıyla kastettikleri şey ne de lafzı itibara alanların “lafız” kavramıyla kastettikleri şeyden kaynaklanır. Edebi değer, sözün nahvi anlamların gözetilmesiyle gerçekleşen sözdiziminde aranmalıdır.

Cürcânî’nin fesahat tanımında ses özellikleri veya sözlük anlamlarından ziyade; te’lif ve terkip ile ortaya çıkan hükümlerdir.

Bütün bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde şu üç sonuç ortaya çıkmaktadır:

1-Cürcânî nahvin anlamlarına ilişkin bilgiyi dilbilgisi bağlamında değerlendirmektedir.

2-Sözün dilbilgiselliği ile edebî değerini iki ayrı düzlemde değerlendirmektedir. Dilbilgisellik fasih sözün gerek şartı iken yeter şartı değildir.

3- Sözün yalnızca dilbilgiselliğini değil edebi değerini de nahvin anlamlarına atıfla açıklamaktadır.[15]

Cürcânî ilk kez lafız-anlam ikiliğine bağlı düşünce tarzının eleştiri ve belâğat geleneğinde tıkanıklığa yol açtığını ve bunun aşılması gerektiğini açıkça dile getirmiştir. Daha öncesinde genel kabule aykırı olarak lafız-anlam ikilemesiyle sınırlandırılan fesâhat anlayışına karşı “lafız”,” “anlam”, “nahvin anlamları”, “garaz”, “suret”, ve “sözdizimi” kavramlarından oluşan yeni bir çerçeve sunarak kavramsal çerçeveyi yeniden yapılandırmıştır. Bununla birlikte teori ve pratik yönüyle sözdizimi uygulamalarının üzerinde durarak belâğatın meânî ilminin temellerini atmıştır. Daha sonrada Esrar’da beyan ilmini tesis etmiştir. Cürcânî’nin bu çalışmaları daha sonraki tefsir alanındaki gelişmelerin kaynağı mesabesinde olup sözdizimi anlayışı, Zemahşerî tarafından da Kur’an tefsirinde bizzat uygulanmıştır. Meânî ve beyân alanındaki projeleri ise Fahrettin Razi ve Siracettin es-Sekkâkî gibi önemli isimler tarafından tevarüs edilerek nakledilmiştir.[16]

3. Sonuç

Görüldüğü üzere eser temel anlamda Arap dili ve edebiyatı üzerinden bir bilgi sistemine ulaşmaya çalışmaktadır. Bu gün her nekadar böyle bir bilgi sistemi bizim için yetersiz kalsa da bulunduğu çağın bilgi sistemine hizmet etmesi itibarı ile önem arz etmektedir. Ayrıca farklı bir sistem ortaya koymamış olsa da nahve dair yeni bir sözdizimi nazariyesi önerisi önemli görülmelidir. Bu açıdan bakıldığında eser kendi dönemi itibarı ile sürecini tamamlamış, rolünü ifa etmiş gibi görünmektedir. Günümüzde ise o dönemi anlamaya fayda sağlayacak, İslam medeniyetinin gelişimi ve ilerleyişi açısından süreci görmemiz ve bizim değerlerimizi oluşturan medeniyetimizin bir parçası olması kıymetten hali değildir. Eser ve eserin getirdikleri bugün de bu şekilde değerlendirilmelidir.

Kur’an’ın mucizliğini sözdizimi nazariyesi ile ele alan Cürcânî, “kelimeler arasında nahiv kurallarının gerektirdiği anlamları ve anlam farklılıklarını arayıp bulmak” diye tanımlamaktadır.[17] Kelime türleri ve sözdizimi, beyan ilmi, takdim tehir, hazif, istiare, mecaz gibi pek çok nahvi inceliği ayrıntıları ile ele aldığı eserde nahvin anlamları ifadesi ile kastın “müpteda, haber, sıfat, bedel vs.” olmasını kastettiğini açıkça söylemiştir. Kur’an’ın mucizliği konusunda en hassas nokta da bu iddia da yer almaktadır. Ayetlerdeki farklı söz dizimi alternatifleri arasında maksadı en iyi yansıtan biçim seçildiği için hiç kimseye ayetin söz dizimi böyle değil de şöyle olsaydı maksat daha doğru ifade edilirdi gibi bir söz söyleme imkânı bırakmamıştır. Sırf lafızlar üzerinden yola çıkarak böyle bir anlam çıkarımı mümkün olmadığı gibi nahiv kuralarına yüklenen anlam ve nazmın cümleye kattığı anlam önem arz etmektedir.

 

Bibliyoğrafya

- Bolelli, Nusrettin, Belâğat ( Beyân- Me ‘ânî- Bedî’ İlimleri) Arap Edebiyatı, İFAV, İstanbul,2016.

- Boyalık, M. Talha, Dil, Söz ve Fesahat(Abdülkahir el- Cürcânî’nin söz dizimi nazariyesi, Klasik, İstanbul, 2017.

- Cârim, Ali, Emin, Mustafa, el- Belâğatü’l- vâdıha, thz.

- Cürcânî,  Ebû Bekr Abdülkāhir b. Abdirrahmân b. Muhammed el-Cürcânî (ö. 471/1078-79) , (çev: Osman Güman), Delâilü’l-İ’câz Sözdizimi ve Anlambilim, Litera Yay, İstanbul,2016.

- Çetin, Abdurrahman, Topuzoğlu, Tevfik Rüşdü, “Fâsıla”, DİA,  XII, İstanbul, 1995, 209-210.

- Hacımüftüoğlu, Nasrullah, “Cürcânî, Abdülkâhir,” DİA, I İstanbul, 1988, 247.

 

 

 

 

 

 

 

 

 


[1] Cürcânî,  (çev: Osman Güman), Delâilü’l-İ’câz Sözdizimi ve Anlambilim, 12.

 

[2] Hacımüftüoğlu, Nasrullah, “Abdü’lKahir Cürcânî”, DİA, I, ,248.

[3] Boyalık, M. Taha, Dil, Söz ve Fesâhat, 24.

[4] Boyalık, M. Taha, Dil, Söz ve Fesâhat, 24.

[5] Boyalık, M. Taha, Dil Söz ve Fesâhat, 115.

[6] Boyalık, M. Taha, Dil, Söz ve Fesâhat, 234.

[7] Boyalık, M. Taha, Dil, Söz ve Fesâhat, 118-119.

[8] Boyalık, M. Taha, Dil, Söz ve Fesâhat, 120.

[9] Boyalık, M. Taha, Dil, Söz ve Fesâhat, 123.

[10] Boyalık, M. Taha, Dil Söz ve Fesâhat, 125.

[11] Boyalık, M. Taha, Dil Söz ve Fesâhat, 133.

[12] Boyalık, M. Taha, Dil Söz ve Fesâhat, 138.

[13] Boyalık, M. Taha, Dil Söz ve Fesâhat, 150.

[14] Boyalık, M. Taha, Dil Söz ve Fesâhat, 243.

[15] Boyalık, M. Taha, Dil Söz ve Fesâhat, 203.

[16] Boyalık, M. Taha, Dil Söz ve Fesâhat,  245.

[17] Cürcani, Delâilü’l icaz,12