Dönem Ödevleri 2020-2021

Zencânî’nin “Tahrîcü’l-Furû Ale’l-Usûl” İsimli Eseri Üzerine Bir Tanıtım Çabası
Mustafa Said Dilek

İDE AKADEMİ | DÖNEM ÖDEVİ 2020-2021

Hicrî ikinci asırdan başlayarak dördüncü asrın ortalarına kadar devam eden mezheplerin teşekkül dönemi ile herhangi bir mezhebe bağlı olarak fıkhî faaliyette bulunma yaygınlık kazanmıştır. Teşekkülün tamamlanması ile her bir mezhep fukahasının mezheplerinde kabul edilen anlayışlar, fıkıh usûlü alanındaki kabulleri ve bu kabuller çerçevesinde gelişen furû-ı fıkıh hükümleri, birçok eserde açık bir şekilde ortaya konulmuştur. Fakat bu eserler değerlendirildiğinde fıkhın iki temel yapısı olan ya yalnız usûl ya da yalnız furû ekseninde yer aldığı görülmektedir. Müteâkip dönemlerde mezhep sistematiklerinin yerleşmesinin ve önemli bir birikimin oluşmasının ardından farklı türlerde eserler kaleme alınmaya başlanmıştır. Bu türler içerisinde ayrı olarak ele alınması gereken usûl ve furû irtibatını konu edinen tahrîcü’l-furû ale’l-usûl edebiyatı önemli bir yere sahiptir. Bu edebiyat içerisinde şu altı eseri sayabiliriz: Debûsî’nin Te’sîsu’n-nazar, Zencânî’nin Tahrîcü’l-furû ale’l-usûl, İsnevî’nin et-Temhîd, Tilimsânî’nin Miftâhu’l-vusûl ilâ binâi’l-furû ale’l-usûl, İbn Lahhâm’ın el-Kavâid ve’l-fevâidi’l usûlîyye, Timurtâşî’nin el-Vusûl ilâ kavâidi’l-usûl. [1] Bu tarz eserler üzerine araştırma yapmış yazarların çoğu türün ilk örneği olarak Debûsî’nin Te’sîsu’n-nazar isimli eserini göstermektedir. Ancak bu eserle diğer eserler arasında epey bir zaman aralığı olduğu ve sonraki eserler daha çok kendisinden etkilendiği için türün ilk ciddi örneğinin Zencânî’nin Tahrîcü’l-furû ale’l-usûl isimli kitabı olduğunu söylemek daha doğrudur. Ciddi bir belirleyiciliğe sahip olduğu için türün ismi de bu kitabın adını taşımaktadır.[2]

573 (1177) yılında İran’da doğan Zencân’ın tam olarak ismi Ebü’l-Menâkıb Şihâbüddîn Mahmûd b. Ahmed b. Mahmûd b. Bahtyâr ez-Zencânî el-Bağdâdî’dir. Kaynaklarda ailesi ve tahsil hayatına dair fazla bilgi bulunmamakta ve fakih, usûlcü, müfessir, muhaddis, dilci olarak anılmaktadır. Özellikle fıkıh, hilâfiyat ve usûl-i fıkıh alanlarında öne çıktığı görülmektedir. Hakkında yapılan “şeyhü’ş-Şâfiiyye, zamanının allâmesi, ilim denizi” gibi nitelemeler onun ilim muhitlerindeki saygınlığını göstermektedir. Sikatiyye Medresesi’nde muîdlik, Bağdat başkadılığı ve Nizâmiyye ile Müstansıriyye medreseleri müderrisliği, kadı nâibliği, Bağdat kadılkudâtlığı gibi görevler yürüten Zencânî, elçilik göreviyle defalarca Şîraz’a gönderilmiştir. Bir kısım tarihçiler Zencânî’nin (ö. 656/1258) Moğollar’ın Bağdat’ı ele geçirdiklerinde yaptıkları katliam sırasında öldürüldüğünü; diğer bir kısmı ise onun Bağdat’ın ele geçirilmesinden kısa bir süre sonra vefat ettiğini belirtir. Tahrîcü’l-furû ale’l-usûl, Tervîhu’l-ervâh fî tehzîbi’s-Sıhâh, Dürerü’l-gurer ve netâʾicü’l-fiker, es-Sihrü’l-halâl fî garâʾibi’l-makal, Tefsîrü’l-Kurʾân isimli eserleri vardır. Tahrîcü’l-furû ale’l-usûl müellifin usûlcü ve fakih kimliğini değerlendirmeyi mümkün kılan eseridir. [3]

A.Eserin Yazılış Amacı ve Önemi

Tahrîcü’l-furû’dan önce yazılan ve görüşlerin gerekçelerine yer veren hilâfiyât ile ilgili eserlerin hemen hepsi içerdiği ihtilaflı meselelerin ayet, hadis, kıyas gibi cüz’î gerekçelerine odaklanmıştır. Bu eserler, ele aldıkları dağınık fıkhî meselelerin dayandıkları kaidelere ilişkin birtakım bilgiler içerse de müstakil olarak bu kaideleri içeren eserler değildir. Fıkha yeni başlayanlar ve bu alanda derinleşmemiş olanlar açısından mezheplere ait görüşlerin dayandığı kaideleri bu eserlerden elde etmek ve anlamak uzun bir çabayı gerektiren zor bir iştir. Şafiî bir âlim olan Zencânî’nin Tahrîcü’l-furû’da yapmayı hedeflediği budur. Nitekim müellif mukaddimede, kitabın yazılış maksadını, dağınık olan furû meselelerinin dayandığı asılları tespit ederek meselelerin bu kaidelerden nasıl çıkarıldığını ortaya koymak ve bu şekilde deyim yerindeyse bir fıkıh mantığı oluşturmak şeklinde aktarmaktadır.[4] Bu yönüyle Zencânî’nin eseri, usûl ve furûdan ziyâde hukuk felsefesini andırır.[5]

Müellif, Şafiîler ile Hanefîler arasında ihtilaflı olan meseleleri, cüz’î delillerine değinmeksizin usûlî ya da fıkhî hangi kaideye dayanıyorsa o kaide çerçevesinde ele almaya özen göstermiştir. Bu ise iki mezhep arasındaki ihtilafın hangi prensipten kaynaklandığının tespitinin yanı sıra iki mezhepten her birinin anlayışına yön veren temel prensiplerin de tespiti anlamına gelir. Dolayısıyla eseri değerli kılan, her biri ayrı eserlere konu olmuş üç önemli konuyu, ferî meseleleri dayandığı usûlî ve fıkhî kaideler ile bağlantısı açısından Şafiîler ile Hanefîler arasında mukayeseli olarak bir eserde birleştirmiş olmasıdır.

Zencânî’nin usûl ve furû arasındaki irtibatı kurmaya yönelik bir çabası vardır. Bilindiği gibi Şafiîler tarafından yazılan usûl eserleri, örneklemenin dışında furû’a ait meseleleri içermez. Bu ise biri diğerine dayanan usûl ve furû’un birbirinden kopuk bir şekilde ele alınması sonucunu doğurmuştur. Nitekim müellif eserini yazmadaki amacını ortaya koyarken bu kopukluktan şikâyet etmekte ve eserini bu bağlantıyı kurmak amacıyla yazdığını ifade etmektedir. Bu açıdan bakıldığında Tahrîcü’l-furû, gözettiği maksat açısından Hanefîlerden ziyade Şafiîler açısından daha fazla öneme sahip bir eser olarak değerlendirilebilir.[6]

B.Müellifin Eserde İzlediği Yöntem

Sistem olarak eser, furû fıkh sistematiğine göre tertip edilmiştir. Ana konu örneğin, “Kitâbu’t-Tahâre” şeklinde “Kitâb” başlığıyla, bu konuya dahil olan alt konular ise örneğin, “Mesâilu’t-Teyemmüm” şeklinde “Mesâil” başlığıyla verilmiştir. Müellif, her konu ile ilgili tespit ettiği ihtilaflı asılları ise “Mesele” başlığı altında vermiştir. Asıl ile ilgili tarafların görüş ve gerekçelerden sonra “Ve yeteferra‘u an hâzel asli mesâil (Bu asıldan bazı meseleler doğar)” ifadesinin ardından bu asıllarından doğan ihtilaflı meseleleri “minhâ”, “ve minhâ (bu meselelerdendir)” ifadeleri ile sıralamıştır. Aslın kapsamına bağlı olarak kimi zaman bir asıl için ondan fazla örnek verirken kimi zaman da bir ya da iki örnek vermiştir.

Yöntem olarak, istisnaları bulunmakla birlikte konu ile ilgili aslı/asılları verirken önce Şafiî/Şafiîlerin kabul ettiği görüşe ve gerekçesine, ardından Ebû Hanîfe/Hanefîlerin kabul ettiği görüşe ve gerekçesine yer vermiştir. Mesele hakkında her iki tarafın görüşünü ayrı ayrı verirken kimi zaman Hanefîlerin görüşüne yer vermemiştir.

Asıllar ve meseleler konusundaki görüşleri verirken prensip olarak kendi mezhebini destekleme ve diğerini çürütme yoluna gitmemiştir. Ancak bu prensibin dışına çıktığı yerler de olmuştur. Meselenin yeterince açık ve anlaşılır olmadığı yerlerde kolayca anlaşılmasını sağlamak amacıyla “sûretü’l-mes’ele (meselenin tasviri şöyledir)” veya “misâlu’l mes’ele (meselenin örneği)” diyerek meseleyi bir örnek üzerinde açıklamıştır.

Müellif, taraflara nispet ettiği görüşler ve verdiği bilgiler konusunda herhangi bir esere atıfta bulunmamıştır. Bunun tek istisnası Şafiî fıkhına dair kendi eseri olan Dürerü’l-gurer ve netâʾicü’l-fiker isimli eserine yaptığı atıftır.[7]

Eser “Kitâb” adını taşıyan 10 ana bölüme ayrılmakta ve “Mes'ele” başlığı altında Şafiîler ile Hanefîler arasında ihtilaflı olan toplam 95 konu işlenmektedir. Bu asılların üçte ikisi fıkıh usûlü ile üçte biri ise fıkıh ile ilgili asıllardır. Zira müellifin zikretmediği ihtilaflı asıllar da bulunmaktadır. Buradan hareketle müellifin iki mezhep arasında ihtilaflı olan tüm asıllara yer verme gibi bir iddiasının olmadığını söylemek mümkündür.

Eserde yer alan Kitâb başlıkları ve içerdiği Mes'ele sayıları şu şekildedir: Kitâbu’t-Tahare, 10 mesele; Kitâbu’s-Salat, 7 mesele; Kitâbu’z-Zekat, 2 mesele; Kitâbu’s-Savm, 6 mesele; Kitâbu’l-Hac, 1 mesele; Kitâbu’l-Buyu', 25 mesele; Kitâbu’n-Nikah, 18 mesele; Kitâbu’l-Cirah, 10 mesele; Kitâbu’l-Hudud, 6 mesele; Kitâbu’s-Siyer, 10 mesele. Zencânî eserde doksan beş asıl (mesele) kapsamında yaklaşık iki yüz seksen konuya yer vermiştir.[8]

C.Eserin Tertip ve Muhteva Açısından Değerlendirilmesi

1. Tertip Açısından: Müellifin eserde yer verdiği asıllardan bazıları fıkhın bir konusunu, bazıları ise birden fazla konuyu ilgilendiren asıllardır. Bir konuyu ilgilendiren asıllar, tabiî olarak ilgili konuda ele alınmıştır. Birden fazla konuyu ilgilendiren asıllar ise eserin fıkıh konularının sistematiğine göre tertip edilmiş olmasının doğurduğu zorunluluk sebebiyle söz konusu asılların ilgili olduğu ilk konu altında ele alınmıştır. Asıl kapsamında yer alan meselelerde de benzer bir durum söz konusudur.[9]

Eserde yer verilen asılların ilgili meseleler doğrultusunda fıkıh konularına göre tertip edilmesi sebebiyle bazı meselelerin ilgili olduğu asıl ile farklı konularda yer alması kaçınılmazdır. Bununla birlikte bazı asıllar, daha uygun bir konu olduğu hâlde uygun olmayan konular altında ele alınmıştır.[10]

2. Asılların Nispeti Açısından: Müellif, tarafların asıl konusundaki görüşünü, kimi zaman “inde’ş-Şafiî (Şafiî’ye göre)”, “mu‘tekadu’ş-Şafiî (Şafiî’nin inancı şudur ki)” ve “inde Ebî Hanîfe (Ebû Hanîfe’ye göre)” şeklindeki ifadelerle mezhep imamının kendisine; kimi zaman da “indenâ (bize göre)”, “inde ashâbi’ş-Şafiî (Şafiî’nin ashabına göre)” ve “kâle ashâbu Ebî Hanîfe (Ebû Hanîfe’nin ashâbı dedi ki)” şeklinde mezhebe nispet etmiştir.[11] Müellifin bazı asıllar konusunda taraflara nispet ettiği görüşlerin nispeti tartışmaya açıktır.[12]

3. Meselelerin Nispeti Açısından: Müellif, asıl kapsamında yer verdiği meseleleri sıralarken genelde mezhebinin görüşünü “indenâ (bize göre)” ve karşı tarafın görüşünü “indehû (ona (Ebû Hanîfe) göre)” veya “indehum (onlara (Hanefîlere) göre)” ifadeleri ile vermiştir. Mezhepte konuya ilişkin Şafiî’nin birden fazla görüşü bulunması hâlinde diğer görüş(ler)e dikkat çekmeksizin genelde mezhepte tercih edilen görüşü esas almıştır. Eserin dikkat çeken eksik yönlerinden birisi de müellifin bazı yerlerde Hanefîlerin görüşüne hiç değinmemiş olmasıdır. Bunun yanı sıra eserde bazı meselelerde Hanefîlerin görüşleri yanlış nakledilmiştir.[13] Kimi meselelerde ise mezhepte kabul görmeyen görüşleri Hanefîlere nispet etmiştir.[14]

Müellif, Hanefîlere nispet ettiği görüşlerde kimi zaman “indehû” ifadesiyle Ebû Hanîfe’nin diğerlerinden ayrıldığına işaret ettiği düşünülebilir. Fakat “indehum” şeklinde verdiği meseleler incelendiğinde ondan fazla meselede Ebû Hanîfe’nin Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’den ayrıldığı görülür. Bu sebeple müellifin, görüşlerin nisbetinde bu şekilde bir ayrım yapmasının, söz konusu amaca yönelik olmadığını söyleyebiliriz.[15]

4. Asıllar İle Meseleler Arasındaki Bağlantı Açısından: Müellifin eserdeki esas başarısı, asıllar ile meseleler arasında kurduğu bağlantı olup usûl ve furû’a hakimiyeti, kurduğu bu bağlantılarda ortaya çıkmaktadır. Bu bağlantılardan birçoğu daha önce kurulmakla birlikte bunların derlenip toparlanmasında ve önceden kurulmayan birtakım bağlantıların kurulmasında Zencânî’nin önemli katkıları olduğu inkâr edilemez. Asıllar ile meseleler arasındaki bağlantı konusunda burada dikkat çekilmesi gereken husus, bir meselenin farklı açılardan birden fazla asıl ile ilişkilendirilmesinin mümkün olmasıdır. Müellif tarafından bir asıl ile ilişkilendirilen bir meselenin diğer bir fakih tarafından başka bir asıl ile ilişkilendirilmiş olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

Müellif, bağlantılar konusunda kimi zaman tesâhül göstererek ihtilaflı bir meseleyi, asılla bağlantısını kurduğu asıl mesele ile aynı asıl kapsamında ele almıştır. Örneğin müellif, şuf‘ada hisselerin mi yoksa ortakların sayısının mı esas alınacağına ilişkin meseleyi, şuf‘anın tanımından kaynaklanan komşu için şuf‘a hakkının sabit olup olmadığına ilişkin meselenin ardından ele almıştır.[16] Ancak bazı meselelerin ilişkilendirildiği asıllar ile bağlantısının tartışmaya açık olduğunu belirtmeliyiz.[17]

D. Tahrîcü’l-furû’un Sonraki Eserlere Etkisi

Hicrî yedinci asırda yaşamış olan Zencânî’ye kadar geçen süre zarfında mezheplerin sistematikleri yerleşmiş ve bu alanda önemli eserler kaleme alınmıştır. Yedi asırlık fıkhî literatür, Zencânî’nin eseri adına gerekli alt yapıyı oluşturmaktadır. Zencânî’nin eserindeki mukaddimesinde usûl-furû irtibatına yaptığı vurgu ve bu irtibatın iyi bir şekilde öğrenildiği takdirde terfî‘de bulunmanın mümkün olacağına dâir işaretinden, fıkhî faaliyetlere yeni bir ivme kazandırmak gayesinde olduğu anlaşılmaktadır.[18] Hasan Hacak, Tahricü'l-furû ale'l-usûl tarzı kitap türünün başlatıcısı kabul ettiği Zencânî'nin klasik literatürün bir eksikliğini giderme yolunda önemli bir adım attığını, eserinde getirdiği üst izahla da doktrinlere dışarıdan ve yukarıdan bakan bir ilmi metodu benimsediğini ifade etmektedir.[19]

Zencânî, önceki eserlerden nakil yapmaz; bunun tek istisnası Şafiî fıkhına dâir kendi eseri olan Düreru’l-gurer ve netâʾicü’l-fiker’e olan atfıdır.[20] Eserinde geçmiş ulemâ arasında aynı gayeye yönelik bir çalışma ile karşılaşmadığını ifade etmiş olsa da Debûsî’nin de Te’sîsü’n-nazar’ında benzer bir amaç taşıdığını görmekteyiz.[21] Tahrîcü’l-furû’daki bazı ifadelerin Te’sîsü’n-nazar’daki ifadelerle neredeyse kelimesi kelimesine örtüşmesi ve bazı asıllara aynı meseleleri örnek vermesi, Zencânî’nin Te’sîsü’n-nazar’ı gördüğü ve etkilendiği şeklinde bir kanaat oluşturabilir.[22]

İçerdiği usûlî ve fıkhî kaideler ve bu kaideler ile meseleler arasında kurduğu bağlantı açısından Tahrîcü’l furû’un kendisinden sonra yazılan eserlere etki ettiği düşünülebilir. Zencânî’nin literatür içerisine getirdiği farklı yaklaşım ilk olarak kendisinden yaklaşık bir asır sonra Şafiî bir alim olan İsnevî (ö. 772) tarafından et-Temhîd adlı eserinde uygulanmıştır. [23] Bu etkinin, her biri ayrı mezhebe mensup usûlcüler tarafından kaleme alınan şu eserlerde de gözüktüğü söylenebilir: Malikîlerden Tilimsânî’nin (ö. 644) Miftâhu’l-vusûl ilâ binâi’lfurû‘ ale’l-usûl, Hanbelilerden İbnü’l-Lahhâm’ın (ö.803) el-Kavâid ve’l-fevâidü’l-usûliyye ve mâ yeteallaku bihâ mine’l-ahkâmi’l-fer‘iyye ve Hanefîlerden Timurtâşî’nin (ö.1004) el-Vusûl ilâ kavâidi’l-usûl.  Tahrîcü’l-furû ile bu eserler arasında bir mukayese yapıldığında Tahrîcü’l-furû’un fıkıh konularına göre düzenlenen tertibi, içerdiği fıkhî kaideler ve Şafiîler ile Hanefîler arasında yaptığı mukayese ile bu eserlerden ayrıldığı görülür.

Neticede Zencânî’nin Tahrîcü’l-furû adlı eseri, önceki hilâfiyât eserlerinde cüz‘î deliller ile gerekçelendirilen fer‘î meseleleri, usûlî ve fıkhî kaidelere bağlayarak kavramaya ilişkin genel bir bakış açısı sunması yönüyle Debûsî’nin Te’sîsü’n-nazar’ı ile birlikte hilâfiyâta yeni bir boyut ve dolayısıyla yeni bir tür kazandırmıştır. Bu yönüyle kendisinden sonra benzer tarzda yazılan eserlere etki etmiştir.

Kavâid literatürünün hilâfiyâta göre oldukça geç dönemde oluştuğu ve bu türe ait müstakil eserlerin özellikle Tahrîcü’l-furû’dan sonra ortaya çıktığı göz önüne alınacak olursa Tahrîcü’l-furû’un az da olsa kavâid literatürüne etkisi de düşünülebilir.[24]

Tahrîcü’l-furû ale’l-usûl hakkındaki bu tanıtımın neticesinde eserde yer alan asılları çalışmamızın hacmini aşmamak adına tek tek zikredemeyeceğiz. Bahse konu tertip ve dağılım için Keskin’in yüksek lisans tezi[25] ile İltaş’ın makalesine[26] müracaat edilebilir.

Sonuç

Debûsî’nin eseri hâriç tutulacak olursa hicrî yedinci asır ve sonrasında yazılan eserlerden teşekkül eden tahrîcü’l-furû ale’l-usûl edebiyatı, İslâm hukukunda usûl-furû ilişkisinin kavranmasında önemli bir yere sahiptir. Furû-ı fıkıh alanında eser kaleme alan müelliflerin eserlerinde ağırlıklı olarak furû konularını ele almaları ve hükümlerin usûl ile irtibatını her zaman kurma gayretinde olmamaları, bunun yanında usûl-i fıkıh alanında yazılan eserlerde müelliflerin çoğu zaman salt usûlî meseleleri işlemeleri bu türün oluşumunda önemli bir etkiye sahiptir. Bu anlamda tahrîcü’l-furû ale’l usûl edebiyatında kaleme alınan eserler fıkhın iki ana öğesindeki ilişkiyi gösterme gayretiyle ortaya çıkmıştır. İşte yedinci asırda yaşamış olan Zencânî, bu dönemde tamamen yerleşik hale gelmiş olan mezheplerin hakim olduğu bir fıkhî faaliyet anlayışında yeni bir açılıma gitmek gayesindedir ve bunu da Tahricü'l-furû ale'l-usûl kitabı ile yapmaya çalışmıştır. Zencânî’nin eseri Tahrîcü’l-furû ale’l-usûl türünün karakteristik aynı zamanda ilk sistemli temsilcisi olarak kabul edilmektedir. Zencânî bu eseri Nâsır Lidînillâh’ın vefat tarihi olan 622 yılından önce kaleme almıştır. Eser Zencânî’nin günümüze ulaşan iki eserinden birisidir, birçok baskısı mevcuttur.

Eserin eğitim yönü ayrıca incelenmeye değerdir. Fıkıh ilmiyle yeni tanışan öğrencilerin furû hükümlerin usûlî dayanakları noktasında mezhepler arası bir bakış açısı kazanmalarına vesile olan çalışma bu başarısıyla birçok önemli kürsüde ders müfredatı içerisinde yer almayı hak etmiştir. Filistin örneğinden hareketle Arap üniversiteleri incelendiğinde birçok üniversite müfredatında yer aldığı görülmektedir. Zencânî’nin eserine verdiği “Tahrîcü’l-furû ale’l-usûl” isminin bizzat dersin kendisini oluşturması, bu eserin yeni bir fıkıh edebiyatı türü oluşturduğunun da göstergesidir.

Tahrîcü’l-furû’nun özelliklerinden birkaçını şöyle sıralayabiliriz:

  1. Zencânî eserini Şafiîler ile Hanefîler arasındaki ihtilafa tahsis etmiştir.
  2. İhtilaflı meselelerin dayandığı hem usûlî hem de fıkhî kaideleri içermekle birlikte Tahrîcü’l-furû’da ağırlık usûlî kaidelerdedir. Tahrîcü’l-furû’daki 95 asıldan üçte ikisi usûlî, üçte biri fıkhî kaide niteliğindedir.

3.Zencânî 95 asıl kapsamında 280 kadar meseleye yer vermiştir.

4.Zencânî'nin kelamî meselelerdeki ihtilafların furûya nasıl yansıdığını göstermede başarılı olduğunu özellikle ifade etmek gerekir.

5.Hanefî mezhebinin takip ettiği ve meselelerin anlaşılması adına bol örneklerin sunulduğu fukâha metodunun aksine Mutezile ve Şafiî mezheplerinin takip ettiği mütekellimîn metodunda konuları izah eden örneklere fazla yer verilmemiş olması, Zencânî’nin eserinin Şafiî mezhebi adına dönemi itibariyle bu eksikliği tamamladığını göstermektedir.

6.Kapsam, tertip ve mukayese açısından aralarında farklılık olsa da Debûsî’nin Te’sîsü’n-nazar’ının benzer bir amacı gerçekleştirmeye yönelik daha önce yazılmış bir eser olduğu açıktır. Ayrıca Zencânî’nin eserini kaleme alırken Debûsî’nin Te’sîsu’n-nazar’ından etkilendiğine dâir ifadeler yer almakla beraber aynı müellifin usûl ve furûdaki sırları konu alan el-Esrâr isimli eserinden de etkilenmiş olabileceği düşünülmektedir.

 

Kaynaklar

 

A.Çalışmada İstifade Edilen Eserler

İltaş, Davut. “Zencânî, Şehâbeddin”. TDV İslam Ansiklopedisi. 44/254-255. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Erişim 14 Şubat 2021. /zencani-sehabeddin

İltaş, Davut. “Zencânî’ni̇n ‘Tahrîcü’l-Fürû‘ Ale’l-Usûl’ İsi̇mli̇ Eseri̇ Üzeri̇ne Bi̇r Değerlendi̇rme”. Bilimname 5/13 (2007), 67-110.

Keskin, Hale Nur. Zencânî ve Tahrîcu’l-Furû’ Ale’l-Usûl Adlı Eseri. İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2013.

Okuyucu, Nail. “Tahrîcü’l-Furû Ale’l-Usûl Edebiyatı”. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi [İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Dergisi] 38 (2010), 113-136.

 

 

B.Tahrîcü’l-furû Ale’l-usûl Edebiyatı İle Zencânî ve Eseri Hakkında Yapılan Çalışmalar

1992’de Hasan Hayri Çırak tarafından Atatürk Üniversitesi SBE’nde Mahmûd b. Ahmed ez-Zencânî ve “Tahrîcü’l-furû’ ale’l-usûl” (Mukayeseli İslâm Hukuk Usûlü Açısından Önemi) isimli yüksek lisans tezi yapılmıştır.

2005’te Ahmad Atif Ahmad tarafından Harward (Cambridge) Üniversitesi’nde Structural Interrelations of Theory and Practice in Islamic Law: A Study of Takhrij al-furû’ ‘alā al-Usūl Literature adıyla doktora tezi yapılmıştır.

Bâ Hüseyin tarafından Tahrîc ‘ınde’l-fukahâ ve’l-usûlîyyîn isimli kıymetli bir çalışma ortaya koyulmuştur.

Ayrıca Davut İltaş’ın “Zencânî’nin “Tahrîcü’l-furû’ ale’l-usûl” İsimli Eseri Üzerine Bir Değerlendirme”, Nâil Okuyucu’nun “Tahrîcü’l-furû’ ale’l-usûl Edebiyatı”, Muhammed Bekr İsmail Habîb’in “İlmu Tahrîcü’l-furû’ ale’l-usûl” isimli makaleleri mevcuttur.

 

 

 


[1] Hale Nur Keskin, Zencânî ve Tahrîcu’l-Furû’ Ale’l-Usûl Adlı Eseri (İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2013), 2.

[2] Nail Okuyucu, “Tahrîcü’l-Furû Ale’l-Usûl Edebiyatı”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi [İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Dergisi] 38 (2010), 116.

[3] Davut İltaş, “Zencânî, Şehâbeddin”, TDV İslam Ansiklopedisi (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları) (Erişim 14 Şubat 2021), 44/254-255.

[4] Davut İltaş, “Zencânî’ni̇n ‘Tahrîcü’l-Fürû‘ Ale’l-Usûl’ İsi̇mli̇ Eseri̇ Üzeri̇ne Bi̇r Değerlendi̇rme”, Bilimname 5/13 (2007), 70.

[5] Keskin, Zencânî ve Tahrîcu’l-Furû’ Ale’l-Usûl Adlı Eseri, 69.

[6] İltaş, “Zencânî’ni̇n ‘Tahrîcü’l-Fürû‘ Ale’l-Usûl’ İsi̇mli̇ Eseri̇ Üzeri̇ne Bi̇r Değerlendi̇rme”, 71.

[7] İltaş, “Zencânî’ni̇n ‘Tahrîcü’l-Fürû‘ Ale’l-Usûl’ İsi̇mli̇ Eseri̇ Üzeri̇ne Bi̇r Değerlendi̇rme”, 72.

[8] Keskin, Zencânî ve Tahrîcu’l-Furû’ Ale’l-Usûl Adlı Eseri, 68.

[9] İltaş, “Zencânî’ni̇n ‘Tahrîcü’l-Fürû‘ Ale’l-Usûl’ İsi̇mli̇ Eseri̇ Üzeri̇ne Bi̇r Değerlendi̇rme”, 77.

[10] İltaş, “Zencânî’ni̇n ‘Tahrîcü’l-Fürû‘ Ale’l-Usûl’ İsi̇mli̇ Eseri̇ Üzeri̇ne Bi̇r Değerlendi̇rme”, 89.

[11] İltaş, “Zencânî’ni̇n ‘Tahrîcü’l-Fürû‘ Ale’l-Usûl’ İsi̇mli̇ Eseri̇ Üzeri̇ne Bi̇r Değerlendi̇rme”, 78.

[12] İltaş, “Zencânî’ni̇n ‘Tahrîcü’l-Fürû‘ Ale’l-Usûl’ İsi̇mli̇ Eseri̇ Üzeri̇ne Bi̇r Değerlendi̇rme”, 91.

[13] İltaş, “Zencânî’ni̇n ‘Tahrîcü’l-Fürû‘ Ale’l-Usûl’ İsi̇mli̇ Eseri̇ Üzeri̇ne Bi̇r Değerlendi̇rme”, 78.

[14] İltaş, “Zencânî’ni̇n ‘Tahrîcü’l-Fürû‘ Ale’l-Usûl’ İsi̇mli̇ Eseri̇ Üzeri̇ne Bi̇r Değerlendi̇rme”, 101.

[15] Keskin, Zencânî ve Tahrîcu’l-Furû’ Ale’l-Usûl Adlı Eseri, 73.

[16] İltaş, “Zencânî’ni̇n ‘Tahrîcü’l-Fürû‘ Ale’l-Usûl’ İsi̇mli̇ Eseri̇ Üzeri̇ne Bi̇r Değerlendi̇rme”, 80.

[17] İltaş, “Zencânî’ni̇n ‘Tahrîcü’l-Fürû‘ Ale’l-Usûl’ İsi̇mli̇ Eseri̇ Üzeri̇ne Bi̇r Değerlendi̇rme”, 104.

[18] Keskin, Zencânî ve Tahrîcu’l-Furû’ Ale’l-Usûl Adlı Eseri, 63.

[19] Okuyucu, “Tahrîcü’l-Furû Ale’l-Usûl Edebiyatı”, 121.

[20] Keskin, Zencânî ve Tahrîcu’l-Furû’ Ale’l-Usûl Adlı Eseri, 72.

[21] Keskin, Zencânî ve Tahrîcu’l-Furû’ Ale’l-Usûl Adlı Eseri, 64.

[22] İltaş, “Zencânî’ni̇n ‘Tahrîcü’l-Fürû‘ Ale’l-Usûl’ İsi̇mli̇ Eseri̇ Üzeri̇ne Bi̇r Değerlendi̇rme”, 109.

[23] Keskin, Zencânî ve Tahrîcu’l-Furû’ Ale’l-Usûl Adlı Eseri, 70.

[24] İltaş, “Zencânî’ni̇n ‘Tahrîcü’l-Fürû‘ Ale’l-Usûl’ İsi̇mli̇ Eseri̇ Üzeri̇ne Bi̇r Değerlendi̇rme”, 82.

[25] Keskin, Zencânî ve Tahrîcu’l-Furû’ Ale’l-Usûl Adlı Eseri, 74-99.

[26] İltaş, “Zencânî’ni̇n ‘Tahrîcü’l-Fürû‘ Ale’l-Usûl’ İsi̇mli̇ Eseri̇ Üzeri̇ne Bi̇r Değerlendi̇rme”, 76-77.