Dönem Ödevleri 2020-2021

Ebû İshâk İbrâhim b. Mûsâ eş-Şâtıbî’nin Makâsıd Kavramı Açısından Muvâfakât Eseri
Atike Kardaş

    İDE AKADEMİ DÖNEM ÖDEVİ 2020-2021                                      

Öz

Usûl- fıkıh alanında pek çok eser meydana getirilmiştir. Şâtıbî’ye gelene kadar bir birikim vardır. Şâtıbî’nin el-Muvâfakât adlı eseri kendi ifadesiyle; “İslâm literatürü içerisinde gösterilebilecek tek usulü fıkıh eseridir.” Şâtıbî daha çok makâsıdü’ş-şerîa konusuna yaklaşımı ile tanınmaktadır. İlk dönem usûl-ı fıkıh eserlerine kendisine bizzat yer almayan makâsıd kavramı Şâtıbî’de dönüm noktası teşkil etmektedir. O Muvâfakat’ta Şâtıbî Muvâfakât eserinde genişçe makâsıd kavramına yer ayırmıştır. Fıkıh usulü sistematiğine makâsıd kavramını eklemekle beraber bu kavramı merkez alan çok kapsamlı derin bir teori geliştirerek; tümevarım (manevî istikrâ) yöntemiyle yazılmış usûl kitaplarında geçmeyen zamanımız içim önemli bahisleri içine almış bir kitaptır. Şâtıbî bu eseriyle, Fıkıh Usûlü ilminde asıl incelenmesi gereken meselelerin hangileri olduğunu göstermek istemektedir. Böylece kendini diğer usulü fıkıh kitaplarından ayırmaktadır. Tümevarım yöntemini esas alan Şâtıbî’ye göre fıkhın sağlam temeller üzerine kurulmuş olması için fıkıh usulünün kesin olması gerekir; bu da ancak aklî prensiplere ve şeriatın küllî esaslara dayalı olmasıyla sağlanabileceğini ileri sürmektedir. Bu çalışmada Şâtıbî’nin makâsıd görüşü Muvâfakât adlı eseri göz önünde bulundurularak ele alınmaktadır. Nitekim Muvâfakât’ın İkinci dildin birinci bölümü “Kitâbü’l-Makâsıd”a ayrılmış olup konuyu Onüç meselede incelemektedir.

Anahtar Kelimeler

Usûl, Makâsıd, Usûl-ı Fıkıh, İmam Şâtıbî, Makâsıdü’ş-Şerîa, El-Muvâfakât

1.   Şâtıbî’nin Hayatı

720 (1320) yılı civarında[1] Endülüs’ün Gırnata kentinde doğan[2] Şâtıbî’nin tam adı: Ebû İshâk İbrahîm b. Mûsâ b. Muhammed el-Lahmî eş-Şâtıbî el-Gırnâtî’dir.[3] Künyesi Ebû İshâk olan müellif,[4] Arap kökenli ailesi Şâtıbeli (Jativa) olduğundan Şâtıbî nisbesiyle anılmıştır.[5] Hayatını Gırnata’da geçirmiş olmasından dolayı “el-Gırnâtî” olarak da anılmaktadır. Hicrî 8/mîlâdî 14.yüzyılın önde gelen bilginlerinden birisidir.[6] “Şâtıbî, Endülüs’ün ve Mâlikî mezhebinin önde gelen fıkıh ve usûl âlimlerindendir. Ayrıca o, Arap dili gramercisi, müfessir ve muhaddistir. Onun en fazla öne çıkan yönleri ise fıkıh usûlü ve Arap dili olmuştur. Şâtıbî, Mâlikî mezhebi içinde yetişen muhakkik bir âlimdir. O, İslâmi ilimlerdeki derinliğiyle temayüz etmiştir.[7]

İslâm kültürü içinde yetişmiş şahsiyetleri ve eserlerini tanıtan biyobibliyografik eserlerde doğum yeri, hoca ve talebeleriyle eserleri dışında hayatına dair geniş bilgilere rastlanamamaktadır.[8] Bununla beraber Şâtıbî, Gırnata’da yetişmiş, tahsilini burada tamamlamış ve hayatının sonuna kadar da buradan ayrılmamıştır. Ailesi hakkında ise kaynaklarda bilgi verilmemektedir.[9] Gırnata aynı zamanda bölgemin en iyi ilim ve kültür merkezidir. Endülüslü ve Kuzey Afrikalı âlimlerin yoğun bir şekilde bulunduğu bu şehirde yetişen Şâtıbî eğitimine İbnü’z-Zeyyât el-Kelâi’den Kur’ân öğrenerek başladığı söylenmektedir. Ardından Arap dil âlimî Ebû Abdullah Muhammed b. Ali  el-Fahhâr el-İlbîrî’nin talebesi olmuştur Vefatına kadar sürekli derslerine devam ettiği bu hocasından ayrıca kırâati seb’a okumuştur. Daha sonra Nasriyye hocalığına tayin edilen dönemin başmüftüsü Ebû Saîd Ferec b. Kâsım İbn Lübb’ün derslerine katılmış olup fıkıh eğitiminin büyük ölçüde ondan almıştır. Hayatı boyunca Gırnata dışına çıkmayan Şâtıbî, Mâlikî âlimlerden; Arap dili, kıraat fıkıh, hadis, tefsir, fıkıh usulü, kelâm, mantık, felsefe ve tasavvuf dersleri okumuştur. Şâtıbî’nin özellikle fıkıh usulüne olan ilgisini ise; Gırnata’da yaşanan savaşlar ve göçler neticesi farklı kültürlerin bir araya gelmesi, çok hızlı sosyal değişim ve gelişmelerin yaşanması, yeni hukuki meselelerin ortaya çıkması vb. etkenler önemli etken oluşturmaktadır.[10]

Kaynaklarda Şâtıbî’nin beş öğrencisinden söz edilir: [11]

  1. Ebû Yahya b. Asım (ö. 813/1410)
  2. Ebû Bekir b. Asım el-Kadı (Ebû Yahya b. Asım’ın kardeşidir) (ö. 829/1426)
  3. Ebû Abdillah el-Beyyânî
  4. Ebû Cafer Ahmed el-Kassar el-Endülisi el-Gırnati
  5. Ebû Abdillah Muhammed b. Muhammed b. Ali b. Abdülvahid el-Mücârî el Endülisi (ö. 862/1458)[12]

Şâtıbî, yaşadığı devirde halk arasında yaygınlaşmış hurâfe ve bid’atlerle kıyasıya uğraşmış;  toplumunu, Kitap ve Sünnet çizgisinde doğru bir İslâm anlayışına davet etmiştir.[13] Pek çok meseleyi zamanın önde gelen âlimleriyle müzakerelerde bulunmuştur. İlim tahsilinde hep ilk kaynaklara itimat etmiş ve bunu ilim tahsili için gerekli görmüştür.[14]

Şâtıbi İslâmi İlimlerin hemen her şubesinde te’lifi olan bir âlimdir. Eserleri:

  1. El-Muvâfakât fî Usûli’ş-Şerî’a: Fıkıh usûlü eserlerindendir. Detaylıca Muvâfakât başlığında değinilecektir.
  2. Unvânu’t-Tarîf bi Esrârî’t-Teklîf:
  3. El-Mecâlis
  4. Şerhu’l-Elfiye
  5. El-İfâdât ve’l-İnşâdât
  6. Unvânu’l-İttifâk fî İlmi’l-İştikâk
  7. Makâsıdü’ş-Şâfiye fi Şerhi Hulâsati’l-Kâfiye
  8. Fetâvâ’l-İmâm eş-Şâtıbî
  9. El-İltisâm[15]

2.   Şâtıbî’de Asıl/Usûl Kavramı

Asıl kelimesi sözlükte: “maddî veya manevî olan temeli, esas, kök, dip, bir şeyin esası dayanağı” gibi manalarına gelmektedir. Aslın çoğulu olan usûl, ıstılahta genel olarak râcih, kâide, müsteshab ve delil manalarında kullanılır.[16] Usûlü’l-fıkh, “fıkh’ın delilleri”, “Fıkh’a mahsus deliller”, “fıkh’ın delilleri”, “hukukun kökleri” demektir[17]. Istılahta; “icmâlî delilleri ve fıkıh istinbatına ulaştıran kâideleri bilmek” şeklinde tanımlanır.[18]

Şâtıbî, “usûl kitaplarında tedvin olunmuş “fıkhın esasları”, şer’î delillerden bahsederken bahsi iki esas üzerine bina eder. Birincisi; Şâr’i tarafından teklif yahut hitâb esası. İkincisi; ümmet tarafından harfiyyen teklife uyma yahut icâbet esası. Şu iki esas itibariyle usûl-ı fıkıh iki kısımdan yani; deliller kısmı ile hükümler kısmından ibaret olur.” Açıklamasında bulunmuştur.[19]

Şâtıbî, Muvâfakât’ta fıkıh usûlü için; “fıkıh usûlü kat’îdir, zannî değildir” diyerek bunu; “fıkıh usulünün şeriatın küllî esaslarına dayalı olmasına” bağlamıştır.  “Şerîatin küllî esaslarına dayanan şeyler ise kat’îdir” ifadesini, kullanmıştır. Şâtıbî; asl kelimesinin çoğulu olan usûl kelimesini şu manalarda kullanmıştır;

  1. Kitap ve Sünnette ortaya konulan küllî esaslar: “Zarar ve zararla mukâbele yoktur.” Şeklinde verilen diğer örneklerdeki genel hükümler getiren naslar gibi.
  2.  Bu kelimeden kast edilen ikinci mâna da; Kitap, Sünnet, İcmâ gibi delillerdir. Bunların da kat’î oluşunda ihtilaf yoktur.
  3. Kitap ve Sünnetten istinbat edilen şer’î hükümlerin çıkarılması sırasında, cüz’î delillerin kendilerine vuruldukları genel esaslardır. İşte bu esaslar usûl ilmini oluşturur.[20]

Şâtıbî burada usûl meselelerinin kat’î olduklarını bu ilk üç delil ve el-Mâzirî’nin el-Kâdîya itirazını red sadedinde getirdiği diğer delilleri ile isbat etmeye çalışmaktadır. Daha sonra şunu söyler; “zannî olanları usûl ilminden çıkarılır” demiştir.

Usûl kelimesini bu mânalarda kullandıktan sonra “fıkıh usûlü; kat’îdir, zannî değildir” beyanını; kesinlik ifade eden manevî istikrâ yöntemi ile açıklar. Çünkü; usûl ilmindeki meselelerin istikrâsı (teker teker gözden geçirilmesi) mümkündür. Bu ikinci beyanını da şu şekilde açıklar; fıkıh usûlü:

  1. Ya aklî presnsiplere; bunlar ise kat’îdirler.
  2. Ya da bu şerî delillerden elde edilen genel istikrâya bağlıdır. Bu da aynı şekilde kat’îdir.

Özetle; “Şâtıbî’nin usûl anlayışının merkezinde yer alan kavramlardan birincisi, “asıl/usûl” kavramıdır. Şâtıbî bu kelimeyi, kendisinde önce fıkıh tarihinde kazanmış olduğu anlamları da kuşatacak şekilde kullanmıştır. Fakat bunlar içerisinde özellikle kast ettiği, manevî istikâ yöntemiyle ulaştığı veya temellendirdiği maksat ve asıllar/ilkelerdir.[21]

3.   Şâtıbî’de Makâsıd Kavramı

Sözlükte “bir şeyi hedeflemek, ona yönelmek” anlamındaki kasd kökünden türeyen ve “niyet, amaç” gibi mânalarda kullanılan maksıd kelimesinin çoğulu olan makâsıd[22] kelimesi terim olarak kanun koyucu olan Allah’ın hüküm koymadaki muradını ve hukuk düzeninden beklediği yararları ifade eder.[23] Fıkıh literatünü oluşturan değişik eser türlerinde ve özellikle usûl eserlerinde “makâsıdü’ş-şerîa, makâsıdü’ş-şâri” gibi tabirlerle ele alınmıştır.[24] Makâsıdü’ş-şerîa; dinin güttüğü, gözettiği gayeler, maksatlar demektir.

Şâtıbî, Muvâfakat’ta makâsıd konusunu iki açıdan ele almıştır;

  1. Şârî’nin maksatları açısından
  2. Kulun maksatları açısında; Şerîatların konulmuş olması sadece hem dünyada hem de âhirette kulların maslahatlarının temini amacına yöneliktir.

Birinci meseleyi de dört ana başlık içerisinde ele almıştır;

  1. Şârî’nin daha başlangıçta şeriatı koymadaki kasdı.
  2. Şerîatı anlaşılmak için koymuş olmasındaki kasdı.
  3. Şerîatı gereğiyle yükümlü tutmak için koymuş olmasındaki kasdı.
  4. Mükelledin şeriatın hükmü altına girmesindeki kasdı, yani şeriâtın yaşanılmak üzere konulmuş olması.[25]

Şâtıbî Makâsıd konusunu 13 mesele altında inceler. Konuya “Şerî yükümlülükler, yaratılış konusunda gözetilen maksatların korunmasına yönelik”tir diyerek giriş yapar ve Bu maksatları üç kısımda toplar, dördüncüsünün olmadığını söyler ve şöyle sıralar;

  1. Zarûriyyât (onsuz olmayan): zarûriyyâtı da beş konu da toplar; Dinin, nefsin, neslin, malın ve aklın korunması.
  2. Hâciyyât (Onsuz olmakla birlikte bir genişlik ve kolaylık sağladığı için ihtiyaç duyulan)
  3. Tahsiniyyât (Üstün ahlak anlayışına uygun bir davranış göstermeyi sağduyu sahiplerinin hoş karşılamayacağı nâhoş hallerden uzaklaşmayı temine yönelik şeylerdir).[26]

4.   El-Muvâfakât

Fıkıh usûlü eserlerinden olan Muvâfakât klasik usûl kitaplarının sistem ve muhtevasından çok farklı bir yapıya sahiptir. Şâtıbî bu eserinde metedolojik bilgiler yanında daha ziyade kanun koyucunun (şâriin) maksat ve gayesinin hukukî hükümlerdeki rolünü ortaya koymaya çalışmıştır.

İncelendiğine göre eserine önce Unvânu’t-Tâ’rîf bi Esrâri’t-Teklîf” ismini veren Şâtıbî, daha sonra bir hadiseden dolayı bu ismi el-Muvâfakât fî Usûli’ş-Şerîa olarak değiştirmiştir.[27]

Muvâfakât, makâsıd kavramı çerçevesinde fıkıh usulü sahasının yorumlanması ve işlenmesi çabasını temsil etmektedir. Makâsıdın bu şekilde kullanılmasının bir yenilik iddiası taşıdığının farkında olan şer’î hükümlerde kesinliği temin edecek delili tümevarım (manevî istikrâ) yönteminde arayan Şâtıbî, bu çabasıyla İslâmî ilimleri yeniden inşa etmeyi değil kendisine kadar gelen birikimi yeniden ve bütüncül bakış açısıyla yorumlamayı hedeflemiştir.[28]

Muvâfakat’ın moderne dönemde çok daha yaygın bir metin haline gelmesi ise revaç bulan ictihad ve reform söylemleriyle eserde makâsıd ve maslahat kavramlarına verilen önemin uyuşmasıyla alâkalıdır. 

Usulü fıkıh alanında pek çok eser verilmiştir. Fakat El-Muvâfakat’ın bir özelliği onu sahasında tek kitap haline getirmektedir. Bu da makâsıd’ü-şerîa’ya verdiği geniş yerdir. Nitekim kitabının üçüncü bölümü olan “makasıd”ı bir cilt hacminde ele almıştır. Başka kitaplarda birkaç sayfaya sığdırılan “hükümlerin gayelerini, dinin maksatlarını” bu genişlikte ve derinlikte ele alıp incelemektedir. Bu özelliği de kendini diğer kitaplardan ayırmıştır.[29]

El-Muvâfakât hem kitabın hem de sünnetin teşrîî maksatlarını en geniş şekilde beyan eder. İnsanın hem zarûrî hem de onların tamamlayıcısı durumunda olan tekmîlî ihtiyaçlarını en ince surette ele alır. Şer’î delillerle insan hayatının birbirleriyle olan ilişkisini en esaslı tarzda belirler.

Usûl âlimleri, şer’î hükümlerin çıkarılması için iki temel şartın bulunmasını öngörmüşlerdir. Bunlardan 1. Arap dilini iyi bilmek 2. Hikmet-i teşrî’ ilmini ve şer’î maksatları bilmek. Sahabe ve tabin bu iki özelliğe sahipti fakat onlardan sonra gelen nesilde bu iki özellikte yoktu. Onların, mutlaka Arap dilini kullanış şekillerini gösteren kâidelerle, hükümlerini teşrîinde Şârî’nin maksatlarını ortaya koyacak kâidelere ihtiyaçları vardı. Bu kâidelerin tedvini amacıyla birçok âlimler ortaya çıkmıştır. Âlimlerin topladığı bu kâideler bütününe “usûl-ı fıkıh” adı verilmiştir. Fakat usulle uğraşan âlimler ikinci şartı tamamen ihmal etmişler ve Şâri’in maksatlarından hemen hemen hiç söz etmemişlerdir. Şâtıbî bu ihmal edilen bomboş sahaya girdi ve hikmet-i teşri ilmini kurmaya muvaffak oldu. O makâsıdı dört nev’e ayırdı sonrada o nevilerden her birini fasıllara böldü. Böylece Muvâfakât adlı eserinde usûl ilminin bu yönünü altmış iki mesele ve kırk dokuz fasıl içerisinde ortaya koydu.

Şâtıbî usûl ilminin ihmâl edilen bu kısmını ortaya koymak, hikmet-i teşri ilmine vücut vermek, onun kâidelerini ortaya koymak, Şâr’in şeriatı koymada gözettiği maksatları da içine alan küllî esaslar ortaya koymakla yetinmedi. Bilakis Kur’ân bahisleriyle ilgili ayrıntılara en geniş şekilde daldı ve yaptığı istikrarlarla şeriatın ruhu ile çok güçlü bağlantısı olan, usûl ilmine köklü bir yakınlığı bulunan çok değerli inciler çıkardı. Kitabın başına içlerinde beş fasılda bulunan on üç mukaddime koydu; bunları usûl ilmine giriş için bir esas, onun konularını tesbit ve diğerlerinden ayırmak için birer kıstas kabul etti.

Şâtıbî, herhangi bir hükümde Şâr’in maksadını anlamak konusunda müctehidler arasındaki ne kadar görüş ayrılığı olursa olsun, şeriatın her hükümde tek bir asla dayalı olduğunu ortaya koymuş ve bu esas üzerine usulle ilgili bir takım küllî esaslar bina etmiştir.

Şâtıbî’ nin dört cilt halinde kitabında anlattığı kısım ise; hüküm çıkarmak için gerekli olan vesilenin bir parçası ve müctehidlerin nasıl hüküm çıkardığı öğreniliyorsa da ancak o fıkıhtır ve şeriat nizamının bilgisidir, onunla teşriin esaslarına vakıf olmak mümkündür. Onun sayesinde Şâri’in maksatlarını, şerî hükümlerin esrarını öğrenme imkânına sahip oluruz.[30]

Şâtıbî’nin Muvâfakat’ta usûl kitaplarında işlenen bahislere yer vermekteki amacı; mutlaka ondan hareketle bir kâide veya bir esas ortaya çıkarmaktır. Bununla birlikte o usûl bahislerinin önemini hiçbir zaman göz ardı etmemiştir. Pek çok yerde usûl kitaplarına atıflarda bulunmuştur. Kitabındaki açıklamalar da onun kaynaklara vâkıf olduğunu, güvenilir nitelikte ve çok sayıda eserden istifade ettiğini göstermektedir. Bununla birlikte isim vererek alıntı yapması nâdirdir. En çok atıfta bulunduğu müellifler sırasıyla Gazzâlî, Fahreddin er-Râzî, İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî, Şehâbeddin el-Karâfî, İzzeddin İbn Abdüsselâm, Şâfiî, Bâcî, İbn Hazm, Mâverdî ve İbn Rüşd’dür. Hanbelî ve Hanefî kitaplarından nakilde bulunduğuna rastlanmamıştır.[31]

Eser, yüksek bir bilgi düzeyine sahip insanlara hitap etmiş. Eserini alışagelmiş klâsik usûl kitapları tarzında kaleme almamış, başta usûl ilmi olmak üzere diğer şer’î ve aklî ilimlerde işlenilmiş ve sonuca ulaşılmış konuları ele alarak bunların üzerine eserini bina etmeye çalışmış olması eserin anlaşılmasını zorlaştırmıştır.[32] Neticede İçerik olarak yüksek bir düzeyi temsil etse de dil ve üslûp bakımından geneli itibariyle anlaşılabilir özelliktedir.[33]

Şâtıbî kitabında Mâlikî mezhebi ile Hanefî mezhebini uzlaştırmayı hedeflediği için “uzlaşılar, anlaşmalar” manasında el-Muvâfakât ismini tercih etmiştir. [34]

İlk defa 1302’de (1885) Tunus’ta yayımlanan, Mûsâ Cârullah, Muhammed Hıdır Hüseyin ve Abdullah Dirâz gibi isimler tarafından neşredilen eseri Mehmet Erdoğan Türkçe’ye çevirmiştir.[35]

Türkçeye tercüme edilen kitap beş kısımdan oluşturulmuş;

  1. Maksada ulaşabilmek için gerekli olan ilmî mukaddimeler
  2. Hükümler ile ilgili bahisler
  3. Şer’î maksatlar ve bunlarla ilgili hükümler
  4. Şer’î deliller ve bunlara nisbet edilen konuların genel olarak ve tafsilatlı bicinde açıklanması
  5. İctihâd ve taklidle, bunlardan her birisiyle muttasıf olanlarla ilgili hükümler[36]

 Özetle; el-Muvâfaḳāt’ı yazmadaki birinci amacının gaye meselesini işlemek olduğunu belirten Şâtıbî, klasik fıkıh usulü eserlerinde ele alınan konulara makāsıd bahsini ilâve ederek onu usul ilmiyle mezcetmiştir. Kitabının beş ana bölümünden hacmi en uzun olan ikinci bölümünü makāsıda ayırmış, diğer bölümlerde yeri geldikçe bu konuya temas etmiş ve bu yaklaşımıyla dinî-hukukî hükümlerin ele alınış biçiminde yeni bir çığır açmıştır. Onun makāsıd bahsini ele almasındaki temel hedeflerinden biri şer‘î hükümlerde kesinliği sağlayacak bir delile ulaşma gayretidir. Aradığı bu kesinliği tümevarım (istikrâ) yönteminde ve bu yöntemle ulaştığı şer‘î gayelerde bulan Şâtıbî, fıkıh usulü ilmine getirdiği bu yeniliğin bid‘at olarak nitelendirilmesinden çekinerek eserinde izlemiş olduğu yöntemin Kur’an ve Sünnet’e, Selef’in ve daha sonraki İslâm âlimlerinin anlayışına uygun olduğunu, hatta kendisinin bu yolla Mâlikî ve Hanefî usulünü uzlaştırdığını belirtmiştir.

Şâtıbî’ye göre fıkıh âlimlerinin düştükleri hatalar, daha çok ictihad ettikleri konuda şâriin gayelerini gözden kaçırmaları neticesinde meydana gelmektedir. Bu sebeple şâriin hükümleri vazetmedeki gayeleri bilinmeden fıkıh bir bütün olarak kavranamaz ve bu durumda cüz’î deliller parçacı bir yaklaşımla temel esaslara ters düşecek biçimde yorumlanabilir.[37]

Sonuç

Şâtıbî’nin usûl geleneği içerisinde Muvâfakât eseri ile özellikle makâsıd konusu açısından görüşleri ile önemli bir yerinin olduğu görülmektedir. Muvâfakât eserinin usûl-ı fıkıh alanında okuma yapmak isteyenler için okunması gereken en temel eser olduğu kanaatine de varılmıştır. Şâtıbî bu kitap ile ilim tâliplerinin taassuptan kurtularak İslâm’a bütüncül bakış yapabilmeleri, dinin bir düzen içinde her şeyi olması gereken yere koyduğunu görebilmeleri ve hayatın her alanını kucaklayan bir din anlayışı kazanabilmeleri açısından önem arz etmektedir.

İslâm ilimlerini yeniden inşa etme değil daha çok mevcut olanı anlama ve koruma amacıyla hareket etmiştir. Bu ilmin içerdiği kuralların belirlenmesinde yöntem olarak tümevarımı (istikrâ) esas alan müellif fıkhın sağlam esaslar üzerine kurulması için fıkıh usulünün kesin olması gerektiğini ileri sürmüştür. Eserin ağır bir dilinin olmamasına rağmen Muvâfakât’ın diğer şer’î ve aklî ilimlere atıflar ihtiva etmesi ele aldığı bazı konuların anlaşılmasını zorlaştırmıştır. Son olarak Şâtıbî ile Şâri’in maksatlarını, şer’î hükümlerin esrarını öğrenme imkânına sahip oluruz.

 

 

 

 

    

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


[1] Ahmed er-Reysûnî - Ali Hakan Çavuşoğlu, “Şâtıbî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2010), 38/373.

[2] İmam eş-Şâtıbî,  el-İ’tisâm, çev. Ahmet İyiBildiren,  (Konya: Kitap Dünyası Yayınları, 2011), 1/7.

[3] Reysûnî – Çavuşoğlu, “Şâtıbî”, 38/373.

[4] Ebû İshâk eş-Şâtıbî, el-Muvâfakât çev. Mehmet Erdoğan (İstanbul: İz Yayıncılık, 1999), bk. Muvâfakât 1. Cild “Müellifin Hayatı” hakkında.

[5] Reysûnî – Çavuşoğlu, “Şâtıbî”, 38/373.

[6] Şâtıbî, el-İ’tisâm, 7.

[7] Harun Karipçin, Şâtıbî’nin El-Muvâfakât’ında Hadis ve Sünnet Anlayışı, (Çanakkale: 0nSekiz Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2011), 47.

[8] Şâtıbî, el-İltisam 7

[9] Karipçin, Şâtıbî’nin El-Muvâfakât’ında Hadis ve Sünnet Anlayışı, 30.

[10] Karipçin, Şâtıbî’nin El-Muvâfakât’ında Hadis ve Sünnet Anlayışı, 48.

[11] Reysûnî – Çavuşoğlu, “Şâtıbî”, 38/373.

[12] Ayşe Yıldız Gürkan, Şâtıbî ve İslam Hukuku Metedolojisindeki Yeri (Kayseri: Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstyitüsü, Yüksek Lisans Tezi), 31-32

[13] Ahmet Yaman, “İmam eş-Şâtıbî ve Bir İslâm Klasiği el-Muvâfakât”, Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 7/7 (1997), 399.

[14] Şâtıbî, Muvafakat, bk. Muvâfakât 1. Cild “Müellifin Hayatı” hakkında.

[15] Şâtıbî, el- İ’tisam,  7-9.

[16] Bk. Fahrettin Atar, Fıkıh Usûlü (İstanbul: M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2014), 21; Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu (İstanbul: Bilmen Yayınevi, 1955), 1/15,Ahmet Özel, “Asıl” , Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1991), 3/473.

[17]  Atar, Fıkıh Usûlü, 23.

[18] Asım Cüneyd Köksal - İbrahim Kâfi Dönmez, “Usûl-i Fıkıh”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2012), 42/201.

[19][19][19] Mvafakat neşrine ait bir iki söz

[20] Şâtıbî, Muvâfakât, 1/23-24

[21] Tayip Nacar, Şâtıbî’nin Usûl Anlayışında Manevî İstikrâ (Rize: Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2020), 165.

[22] Ertuğrul BoynuKalın, “Makâsıdü’ş-Şerîa” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları, 2003), 27/423.

[23] M. Rahmi Telkenaroğlu, “Makasıd İçtihadına Dayanan Külli Kaideler”, Usûl Dergisi 10/2 (2008), 39.

[24] BoynuKalın, “Makâsıdü’ş-Şerîa”, 12/423.

[25] Şâtıbî, el-Muvafakat, 2/4.

[26] Şâtıbî, el-Muvafakat, 1/7-10

[27] Şâtıbî, el-İ’tisam, 7.

[28] Reysûnî - Çavuşoğlu, “Şâtıbî”, 38/374

[29] Şâtıbî, el-Muvâfakât, bk. Muvâfakât 1. Cild “Kitap Hakkında”.

[30] Şâtıbî, el-Muvâfakât, 1/4-7.

[31] Mehmet Erdoğan, “el-Muvâfakât” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2006), 31/407.

[32] Muvafakat kitap hakkında

[33] Erdoğan, “Muvâfakât”, 31/407.

[34] Şâtıbî, el-Muvâfakât, bk. Muvafakat’ın 1. Cildi  “Kitap hakkında”.

[35] Reysûni – Çavuşoğlu, “Şâtıbî, 38/375.

[36] Şâtıbî, el-Muvâfakât, 1/17.

[37] BoynuKalın, “Makâsıdü’ş-Şerîa”, 27/425-426.