Makâsıd İlminin İslam Epistemolojisindeki Yeri
Wenis el-Mebruk

 

İDE KONFERANS 2020-2021 | DERS NOTLARI | 11 HAZİRAN 2021
 

  • İslam ümmetine yönelik en tehlikeli ve en etkili işgal türlerinden biri tüm insanlığı da etkileyen düşünsel-fikri saldırılar ve savaşlardır. Bu fikri saldırılar biz Müslümanların kavramlarını, epistemolojik sistemlerini, metodolojilerini tahrif etmek ister. İslam düşmanları, kavramları içeriden yıkmaya çalışırken, bir taraftan da epistemolojik sistemlerimizi kendilerine uyuşmayan fikirleriyle yok etmeye çalışmaktadırlar.
  • Epistemolojik sistemle kastedilen; bütün tasavvurları, yargıları düzenleyen kapsamlı bir çerçeve ve bu çerçeve dâhilindeki bütün ontolojik soruların cevabıdır.
     
  • İslam epistemolojik sistemi üç ana unsurdan oluşmaktadır:
  1. Vahiy: En önemli unsurdur ve bütün ürettiğimiz metodolojilerin kaynağıdır.
     
  2. Sünnet: Bazen bazı hükümleri açıklayıcı olan ve bazen de kendi hükümlerini inşa eden unsurdur.
     
  3. Vâki/pragmatik/pratik: ‘Vâki’nin çok geniş bir çerçevede dikkate alındığı görülmektedir.
  • Vahyin nazil olması bile vahyin vâki ile olan irtibatından dolayıdır. O halde Kur’an ayetlerinin ancak ve ancak nüzul ışığında kavranıldığı sonucuna ulaşılır.
  • Vâkiye bakıldığında duyularla algılanan her şeyi kapsadığı görülmektedir. Bu çerçevede Malik bin Nebi’nin beş idrak âlemi tasnifine değinmekte fayda vardır: Eşya âlemi, beşer âlemi, olaylar âlemi, fikirler âlemi ve sistemler âlemi. Vahiy bu âlemlerle olan ilişkilerimizi düzenlemek için nazil olmuştur.

İslam Geleneğindeki Dört Epistemolojik Sistem:

  1. İrfani/Vicdani Sistem: Bu sistem, ruhsal/içsel davranış ve sezgiyle bağlantılıdır ve Sufilerin sistemi olarak görülmektedir. Yine zahir, batın, şeriat, hak, vahdet, ittihad, müşahede, hal, vilayet ve nübüvvet kavramları bu sistemin içeriğini oluşturmaktadır.
     
  2. Burhani/Felsefi Sistem: İslam kelamcılarının ve Maturidiye, Eş’ariyye, Mutezile gibi mezheplerin önem verdikleri bir sistemdir. Bu sistemin özgün kavramları vardır ve bu kavramları cevher-araz, husun-kubuh, illet, akli hükümler, vacib, mümkün ve muhal şeklinde çoğaltmak mümkündür.
     
  3. Beyâni/Metinsel Sistem: Kavram inşa etmede ve çıkarım yapmada metni esas alan ve aslında bizim İtikadi-fıkhi geleneğimizi inşa eden sistemdir. Zira İslam ümmeti nass/metin ümmetidir. Nassın muradı ise yalnızca delalet ile anlaşılabilir.
     
  4. Kavramsal Karşılaşma Sistemi: Bu sistem Dr. Kemal el-Kusayyir tarafından sonradan eklenen ve diğer üçünü içeren bir sistemdir.
  • Epistemolojik sistemlerin birbirlerinden tamamen kopuk ve aralarında kesin sınırların olmadığı görülmektedir. Tam tersine onlar içiçe ve bağlantı halindedir. Örneğin, irfani/vicdani sistem her ne kadar münferit gözükse de felsefi ve beyani sistemlerden istifade etmektedir.
  • İlimler, bir anda mütekamil bir şekilde neşet etmeyip, tıpkı insanlarda olduğu gibi belli bir sürece yayılarak gelişmektedirler. Nasıl ki anne karnında çocuklar gelişme gösteriyorsa, ilimler de benzer bir tezahür ile gelişim göstermek zorundadır.
  • Usul ve fıkıh geleneğininin gelişim sürecine dönem itibariyle bakıldığında sahabenin Arap dili ile nazil olan Kur'an-ı Kerim’i kavrayabildiği ve ondan hükümler çıkarabildiği görülmektedir. Özellikle sahabe vakıf olmadığı konuyu anında Peygambere sorabilme imkânına sahiptir. Dolayısıyla o dönemde içtihat ihtiyacı yok denecek kadar azdır.
  • Peygamberin vefatını müteakip meselelerin ve farklı kültürlerden İslam dinini kabul edenlerin sayısının artmasıyla yeni sorunlar ortaya çıkmış ve bu durum  içtihadın yaygınlaşmasına vesile olmuştur. Bunun yanı sıra aynı dönemde kıyas ve şûra da gelişme kaydetmiştir.
  • Sonraki dönemlerde hüküm koyma açısından bu alan boş kalmış gibi gözükmektedir. Başta İmam Ebu Hanife istihsân ile o boşluğu doldurmaya çalışırken, İmam Malik de bunu İstislâh ile gidermeye çalışmıştır.
  • İmam Şafiî kendisinden önceki teşri' dönemlerinde bir genişleme görmüş, bu genişlemeyi daraltma yönünde bir temayüle girmiştir. Yeni kıyası esas alarak içtihadı yeni nassa ircâ etmiştir. Yani teşriden doğan boşluğun maslahat ve kıyasla çözülebileceğini vurgulayarak istihsan ve istislahı reddetmiştir.
  • Daha sonra İmam Şafii’nin talebelerinden biri bu alanı o kadar daraltmıştır ki, vahiy dönemiyle iktifa ederek kıyası bile reddetmiş  ve bu yolla zahiri ekolu inşa etmiştir.

Makâsıd İlminin Gelişimi

  • Bu dönemden sonra fıkhın makâsıdı neşet etmiş ve Cüveynî, İz b. Abdisselâm, Gazâli gibi âlimlerle de fıkıh gelişmeye başlamıştır.
  • Şâtibi makâsıd ilmini dağınık olan teşri’ dönemlerinden itibaren “el-Muvâfakat” kitabında toplayarak tesis etmiştir.
  • Şâtibi’nin açtığı yolu daha da ileriye götüren Tâhir b. Âşur, Ahmed Reysûni, Yusuf Karadâvî gibi âlimleri zikretmek gerekir.
  • Günümüzde makâsıd ilmi üç farklı bakış açısı altında incelenebilir:
  1. Makâsıdı reddeden Zâhiriyye ekolü: Bu ekol, metninin zahirinden herhangi bir uzaklaşma olur korkusuyla ona tâbi olmuş ve makasıdın dini bozabileceğine inanmıştır.
     
  2. Modernistlerin Ekolü: Modern toplumlar tarafından temsil edilen bu akım, helal ve haram gibi İslam'ın hükümlerinden kaçmak isteyen bir akımdır. İstidlal yöntemini ve özellikle hukuk ilkelerini sulandırmak istemiştir. Yine her şeyin maslahata göre caiz olduğunu söylemiştir. Kitapları ve sembolleri ile çok ciddi ve büyük bir akımdır.
     
  3. İtidal ekolü: İslam'ın en büyük ilimlerinden biri olarak makâsıdı kendi kuralları çerçevesinde kabul eden bir ekoldür. Metni ihmal etmeyen, aynı zamanda hedeflere, anlamlara, yargıya ve sonuçlara bütüncül bakabilen bir anlayışa sahiptir.

Makâsıd İlminin Fıkhi/Usulî Epistemolojik Sistem Üzerindeki Etkisi

  • Makâsıd ilmi, Cenab-ı Hakk'ın kâinata tevdi ettiği nedensellik teorisini genişletip organize etmiş ve onu İslâmî epistemolojik sisteminin bileşenlerinden biri haline getirmiştir.
  • Makâsıd ilmi ibadet ve adetleri ayırt etmede yardımcı olmuştur. Yani illet/sebep taşımayan ibadet hükümleri ile ticaret, sözleşme, hukuk siyaseti vb. hükümler arasında ayrım yapılmasında kolaylık sağlamıştır.
  • Aynı zamanda mana ilmi olan makâsıd metnin öneminin anlaşılmasına yardımcı olmuş, Arap dili bilgisinde, kelimelerden çıkarılan hükümlerde ve delaletinde fayda sağlamıştır. 
  • Delillerin bütünlüğü ve şeriatın makâsıdı ile uyumlu bir metnin yorumlanmasında makâsıd ilmi önem arz etmektedir.
  • Makâsıd ilmi, sonucun değerlendirilmesinde de rol oynamaktadır. Hukukçu ya da müftü konuşmasından önce bir fetvanın birey, inanç, din, toplum, benlik, namus vb. unsurlar üzerinde ne gibi etkileri olduğunu bilmelidir.


Hazırlayan: Salwa Alnajjar