XVIII. Yüzyıl Sonrası Batı Geleneğinde İlimlerin Mahiyeti ve Sınıflandırılması
Ali Dere


İDE AKADEMİ 2020-2021 | DERS NOTLARI | 2 Kasım 2020

  • İnsan, bilgi ve bütünü kavramaya başladıkça çok fazla detayın ortaya çıktığını ve kendisinin yetersiz kaldığını fark eder. Bilginin peşinde olmak, araştırmak ne kadar ileri gidilse de insanın büyük bir evreni, düzeni ve bütünlüğü kavramaktan aciz kalacağını görür.
  • İslam düşüncesinde, felsefe alanında ve farklı ilim geleneklerinde bilginin neliği üzerinde durulmuştur.
  • İslam düşüncesinde karşımıza çıkan ilimlerin tasnifinin tercümeler dönemi sonrası klasik felsefe ve Yunan düşüncesinden mülhem olduğu söylenmektedir ancak Farabi'den Taşköprüzade'nin Miftahu's-Saâde'sine kadar gelen ilim tasnifleri de insanın bilgi ile hangi oranda, beceride ve yöntemlerle karşılaşabileceğini gösteren çalışmalardır.
  • İslam geleneğinde de ilimlerin tasnifi tek seferlik bir tasnif olmanın ötesinde daha sonraki dönemlerde gerek felsefe gerek ilim alanlarının tasnifi açısından gündeme gelmiş bir konudur.
  • Benzer bir sürecin Batı düşüncesi açısından incelenebileceğini söyleyebiliriz.
  • Bugün sosyal bilimler dediğimiz alan, aslında doğrudan İslam ilimler tasnifinin içerisinde, bir alan değildir.
  • Bilgi, bilgi alanları, bunları kavramanın yöntemleri gibi gelişmelere bağlı olarak ilimler ilişkilendirilip tasnif edilme sürecinin temelinde, Batı'nın XVIII. Yüzyıldaki bazı anlayışları ve Aydınlanma süreci görülür.
  • Batı'nın düşüncesini ve ilim geleneğini etkileyen Rönesans, Reform hareketleri ve en önemlisi Aydınlanma dönemi gibi birtakım köklü değişiklikler olmuştur.
  • Aydınlanma dönemi bilginin, bilimselliğin ve bu bağlamda da özellikle tecrübî ilmin ön plana çıkarıldığı ve buna paralel olarak diğer ilim dallarının konuşulmaya başlandığı ama önceliğin tecrübî ilimlere aktarıldığı bir dönemdir.
  • XVIII. yüzyıl Batı skalasında ilimlerin tasnifi, değeri ve yöntemi üzerinde tartışmaların, araştırmaların yoğunlaştığı bir dönem olarak karşımıza çıkar.
  • Bu dönemde öncelikle Batı'nın, büyük oranda skolastik düşüncenin etkisiyle yani tecrübî ilimleri dahi belli bir amaç ve dinin (Hristiyanlık düşüncesinin) kullanabileceği nitelikte izin verilmesi neticesinde, tecrübî bilgi alanlarındaki baskıdan kurtulmaya yöneldiği zaman, yani XVII-XVIII yüzyıllar, Batı düşüncesinde üniversitelerin yoğunlaşmaya başladığı bir dönem olarak karşımıza çıkar.
  • Bu dönemde bilginin yeni bir çerçevede, yeni bir konumlandırma ile kurumsallıkla ele alınmaya başlandığı söylenebilir.
  • İlmin tecrübe ile izah edilebilir birtakım kurallar çerçevesinde ele alınabileceği disiplinlere dönüştürme döneminin olduğunu ve birinci derecede üniversitelerin-bugünkü anlamda ve genişlikte değil- kurumsal olarak devreye girdiğini görürüz.
  • Batı açısından baktığımızda ilimlerin tanımı, alanları, mahiyetleri ve yöntemleri hem kurumsal hem de bakış açısı olarak belli bir tarihî gelişmeyi ifade eder. Örneğin, bilgiye yaklaşım, bilginin incelenmesi için oluşan kurum olarak üniversiteler- akademik çevre/düşünce- bugünkü Batı'nın yaklaşımlarını da belirlemiş durumdadır.
  • Bilimleri ele alış tarzı, bilginin araştırılmasına yönelik oluşturulan kurumsal yapılar, akademik ortamlar ve üniversiteler, Batı'nın geleceğini belirlemiştir. Bugün için de bu akademik düşünce, yöntem, ortam Batı düşüncesinde son derecede önemlidir.
  • Akademik düşüncedeki her bir fikrin veya yaklaşımın doğrudan tabana intikal ettiğini anında söylemek mümkün değildir. Ancak ara kurumlar, akademinin belli konulardaki düşünceleri bir şekilde toplumun eğitim sistemleri ve mekanizmaları üzerinden tanımasını da beraberinde getirmiştir.
  • Sosyal bilimler alanı, İslam geleneğinin ilimler tasnifinin doğrudan verdiği bir isim değildir. Aslında Batı’da da XVIII. yüzyıldan sonraki ilimler tasnifi geleneğinde doğrudan verdiği bir isim değil, yeni bir isimlendirmedir.
  • Yine XVIII. yüzyılda tecrübî bilgiler için bazen tinsel bazen düşünsel bazen de manevî ilimler şeklinde bir tanımlama yapılmaktadır.
  • İlimlerle ilgili, Batı'daki akademik ortamın çalışmaları, yeni ilim ve yaklaşım alanların ortaya konması, bunlara ilişkin yöntemlerin dile getirilmesi, beraberinde daha detaylı bir ilimler sınıflandırması ortaya çıkarmıştır. Sosyal bilimlerin içinde zikredilen sosyoloji, antropoloji, filoloji gibi kültür araştırmaları, göç araştırmaları ve birçok alt konu başlıklarının bir ilmî disipline dönüştüğü görülmektedir.
  • Bu dönemde gerek insanın bugünü gerek tarihteki toplumsal yönünü ele alan ve bu açıdan bakıldığında din her ne kadar bireysel bir temelde inşa olsa da toplumda bir açılımı olduğu için toplumsal araştırmaların yani sosyal bilimlerin bir konusu olarak ele alınmaya çalışılmıştır.
  • Sosyal bilimler kavramı bugün, altında farklı pek çok disiplinin, ilim ve bilgi alanının olduğu bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kavram, Batı'dan alınmış, çevrilmiş bir kavram olması nedeniyle ne bizim klasik İslam ilimleri tasnifinde yer alır ne de kendi ürettiğimiz bir tanımlamadır. 
  • Sosyal bilimler kavramının içerisinde değerlendirilebilecek alanlar kendi içerisinde değişik yaklaşımları, yöntem ve teorileri ihtiva eder.
  • İnsanın günümüz ve tarihteki inanış etrafındaki sosyalliğini, kültürünü, kurallarını, ibadetlerini incelemek, karşılaştırmak için ele alan din araştırmalarını incelemek gerekir. Bu alan da kendi içerisinde farklı perspektifler oluşturur.
  • Din fenomenolojisi alanı, yani dinler tarihinin genel perspektifinden ayrılarak ortaya çıkan alanda bile farklı yöntemler vardır. Böylesi alanların yönü, sorunsalı, yaklaşımı ve yöntem sorunsalı üzerinde durmamız isabetli olacaktır.
  • Oluşan yeni alanlar beraberlerinde hem araştırma ve ilgi sınırlarını belirliyorlar hem de bu ilgilerini nasıl bir bilgi anlayışı veya yöntemle sürdüreceklerini tespit ediyorlar.
  • İlmi disiplinin olması için en temel iki özellikten birincisi o sahanın kapsamının tam bir tanımının yapılmış olması, çerçevesinin çizilmiş olmasıdır. İkincisi de o alanı araştırırken nasıl bir yöntemin kullanılacağının bilinmesidir. O yüzden alan ve yöntem bağımsızlığı ilimlerin yeni bir bilim iddiasında bulunması için gerekli görülüyor. 
  • Yöntem konusu başlı başına bir konu olarak ele alınabilir. Kabuller bazen yöntem olarak algılanabilir, örnek olarak hadis usûlü alanı bir yöntem mi yoksa bir geleneğin işleyişinin o normlar üzerinden kabulü müdür? Yöntem tanımları açısından bakıldığında bu çizilmiş bir çerçevedir, belli bir işleyişin hadisleri değerlendirme konusunda belli bir kabulün sürdürülme çabasıdır. Yani alanın materyallerin değerlendirilmesi için yeni bir birikim yeni bir perspektifle yaklaşılmasını hadis usulü ön görmemektedir.
  • Yöntem dinamik bir süreçtir. Batı'nın ilim gelenekleri ilgili alanlarda yöntem katkısı ve yöntem arayışı, takip edilen bir husustur.
  • Yöntem, kendisini geliştirebilen gerek tümel bilgi alanlarının hepsinden yararlanarak yani bir tarih okuması ya da bir dönem yorumlaması olabilir, kendi malzemesini, diğer alanların bilgileri ve sonuçlarıyla, yorumlarıyla da mukayese ederek ilerleyebilir ve birtakım araştırma yöntemleri kullanabilir.
  • Sosyal bilim alanları genelde yöntem açısından da dinamik bir süreci ifade eder. Temel araştırma yöntemleri olmakla birlikte yeni bir perspektif, yeni bir soru ile araştırmaya çalışılır.
  • Burada genel yaklaşım ve kültürel hazır bulunuşluk da önemlidir. Yöntem, kontrol edilebilir nötr bir yapıyı ifade etmekle birlikte bunun uygulanışı her zaman mutlak bir tarafsızlığı ifade etmez.
  • Bugün akademik çalışmaların teşvik ettiği unsurlardan biri de disiplinler arası çalışmadır. İlahiyat alanında dahi bu tür çalışmaların gerekli olduğunu konuşuyoruz. Ama bu konuda somut, kendiliğinden devam eden örneklememiz mevcut değil, bunun maalesef çok başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Dolayısıyla araştırılan ilgilenilen sahanın diğer alanlar açısından değeri yorumu nedir, bunların bilinmesi bize katkı sağlayacaktır. 
  • Din araştırmalarındaki yöntem konusu (religious studies), -yani bunlar teoloji değil, bir dıştan bakışla insanın bugün ve tarihteki sosyalliği merkezliği olgu olması noktası açısından ele alan- bunu nasıl inceleyebiliriz, mukayese edebiliriz yaklaşımıyla çalışan bir disiplindir. Din araştırmalarında sosyal bilimler şemsiyesi altında yer aldığını ve bu konuda farklı yaklaşımların ve yöntemlerin kullanıldığını söyleyebiliriz. 
  • Bir bilginin, alanın veya olgunun durumun araştırılması, yöntemiyle, düşüncesiyle belki o araştırmayı yapan veya düşünceyi ortaya koyan kişinin kendi kültürel ikna olunmuşluğu ile alakalı olarak bazen yapıcı bazen olumsuz yıkıcı etkiler ortaya koyabilir.
  • Bilginin ve alanların bu gibi bir durumda ortaya koyduğu yaklaşımların katkısı mı zararı mı olur diye düşünmek gerekir.
  • Özellikle İslam araştırmalarında, bugün doğu-batı veya islamofobi tartışmalarında bu ilimlerin bilgisini kullanan ya da kullanmayan siyasetin etkisinin ne olduğunu da ölçmemiz mümkün oluyor gibi.