Dönem Ödevleri 2021-2022

İslam Çalışma Hayatında Kadın
Rukiye Şimşek

İDE AKADEMİ | DÖNEM ÖDEVİ 2021-2022

İnsan yaratılalı beri kadının statüsü tartışma konusu olmuştur. Toplumun bütün kesimlerinde, her sosyal konuda kadınların durumu tartışılmıştır.  Özellikle günümüzde kadının çalışma hayatındaki yeri ve İslam’ın kadın çalışmasına bakış açısı çokça gündeme gelmektedir. Kadının bugünkü konumuna değinmeden önce tarihsel süreçte farklı dönem ve medeniyetlerde kadın konusunun nasıl değerlendirildiğine, onlara hangi hakların verilip hangi haklardan mahrum bırakıldıklarına değinmekte fayda vardır.

Tarihsel Süreçte Kadın

Eski Yunan ve Roma’da eşya gibi görülen kadın alınıp satılabiliyor,  kötülüğün baş kaynağı olarak görülüyordu. Yaratılışta eksik kalmış, şeytani karaktere sahip, tercih hakkı bulunmayan kişiden kişiye devredilebilen bir varlıktı. Hatta Ortaçağ filozofları kadının ruhunun olup olmadığını tartışmışlardır (Bahadır, 2005).

Erkeğine sınırsız itaat ve sadakat göstermek zorunda olan eski Hint kadını erkeğin mutlak egemenliği altında yaşıyordu. Felaket habercisi sayılan kadın kötünün sembolüydü ve miras hakkı yoktu. Herhangi bir konuda tercih hakkı olmayan kadın, kocası öldüğünde onunla birlikte yakılırdı (Bahadır, 2005).

Çin ve Japon geleneklerinde de durum pek farklı değildi. Erkek mutlak hâkim, kadın ise erkeğe hizmeti kadar değere sahipti ve ad dahi takılmazdı. Kadın dövülerek ıslah edilmesi gereken bir varlıktı (Bahadır, 2005). Klasik Yahudi literatüründe her gün sabah ibadetinde okunan duada "Rabbim, beni kadın yaratmadığın için sana şükürler olsun!" denilmektedir. (Okiç, 1981)

İslam öncesi medeniyetlerde (!) çok evlilik meşru görülmüştü. Erkekler istedikleri sayıda kadınla evlenebilir, istedikleri zaman boşayabilirlerdi. Kadının çalışma hayatında olmasını bırakın, insan olarak ailede bile değeri yoktu.

İslam’dan önce Arap toplumunda ise, kız çocukları aile için utanç kaynağı sayıldığından diri diri gömülüyor, alınıp satılıyordu. Velayet, miras, seçme hakları yoktu. Sadece soylu kadınlar çalışma hayatında söz hakkı elde edebiliyorlardı.

Gökalp’e göre eski kavimler içinde hiçbir kavim Türkler kadar kadına hak vermemişler ve saygı göstermemişlerdir. Eski Türklerde kadınlar amazon (savaşçı kadın) idi ve tek eşlilik hâkimdi. (Gökalp, 2005).

Peygamber Döneminde Kadın

İslam dininin indirilmesiyle birlikte kadın cinsel bir meta, yüz karası olduğundan gömülmesi gereken bir varlık olmaktan kurtulmuş, cennet ayaklarına serilen en değerli varlık –anne-, insanların iki cihan saadetine vesile olacak yüz aydınlığı –eş- olarak nitelendirilmiştir. Hz. Peygamber döneminde kadınlar miras, şahitlik, tercih gibi hakları elde etmenin yanında, sosyal hayatta pek çok alanda görev almışlardır. Ticaretten savaşlara, eğitimden sağlığa kadar hemen her alanda toplumda yer bulmuşlardır. 

Hz. Peygamberin hanımlarından Hz. Zeyneb’in deri tabakladığı, sahabe hanımlarının el işleri ve zanaatkârlık yaptığı İslam tarihi kaynaklarında pek çok kez ifade edilmektedir. Hz. Peygamber devri Arap yarımadası kadınlarının, işe, ip imalatından başladıkları, sonra bundan kumaş ve elbiseler ürettikleri anlaşılmaktadır. Medine'de ip imali için kullanılan aletlerden bahsedilmektedir. Hz. Aişe: "Kadının elindeki ip eğirme aleti, Allah yolundaki mücahidin elindeki mızraktan daha güzeldir" der. Çünkü bu, toplumun çok önemli bir ihtiyacını karşılamaktadır. Arap yarımadasının tezgâhları olduğu ve güneyinde ve kuzey batısında dokuma kadınların buralarda kumaş ürettiği anlaşılmaktadır (Savaş, 2008).

Hz. Peygamber'in ilk eşi Hz. Hatice'nin ticaretle uğraştığı ve Mekke'nin en zengin tacirlerinden biri olduğu bilinmektedir. Mekke'de ticaret amacıyla dışarı gönderilen kervanlarda, malları olan başka kadınların da bulunduğu anlaşılmaktadır (Savaş, 2008). Hem Peygamber döneminde hem de sonrasında sahabe dönemlerinde kadınların ticarette aktif rol aldıklarına dair İslam tarihinde pek çok vesika bulunmaktadır. Bu da İslam’ın kadınların çalışma hayatında bulunmasına yasaklama getirmediği anlaşılmaktadır. Ancak İslam kadınların yaratılış itibariyle narin yaratıldıklarından dolayı, fıtratlarına aykırı, bünyelerinin ve psikolojilerinin kaldıramayacağı işlerde çalışmalarına sıcak bakmaz.

Kuran-ı Kerim indirildikten sonra kadınların ticaret ve el işleri dışında sağlık hizmetleri alanında da sosyal hayatta aktif oldukları kaynaklardan tespit edilmektedir. Gerek Hz. Peygamber dönemi olsun gerekse sahabe dönemleri ve sonraki İslam devletlerinde kadınlar sağlık alanında çalışmışlar, topluma faydalı olacak en mühim konuda hizmet etmişlerdir.

Özellikle Hz. Peygamber devri savaşlarında kadınların, hem savaş hem de barış dönemlerinde önemli tıbbi hizmetler yaptıkları bilinmektedir. Örneğin Medine İslam Devleti’nde barış zamanlarında bu hizmetleri yürüten kadınlar bulunmaktadır. İslam tarihinin ilk resmi hastanesi diyebileceğimiz bir çadırın, Hz. Peygamber'in mescidi içinde bulunduğu ve burada hicretten sonra bey'at ederek İslam'a giren Eslem kabilesinden Kuaybe bint Sa'd'ın hastaları ve yaralıları tedavi ettiği kaydedilmektedir (Savaş, 2008).

Hz. Aişe’nin kardeşi Esma’nın tedavi için yanına getirilen hummalı kadın hastaları, soğuk su ile tedavi ettiği kaynaklarda yer almaktadır (el-Muvatta). Yine o dönemde kadınlar ebelik vazifesi yapmışlardır.

 Kadınların çalışma hayatına verdikleri bu önemli katkıların yanında, dadılık, kuaförlük, mescit temizliği gibi işleri de üstlenmişlerdir. Ayrıca İslam Tarihi kaynaklarında kadınların çobanlık, ziraat ve bazı resmi işlerde görev aldıklarına dair bilgilere rastlamak mümkündür.  Tüm bu örnekler ele alınırsa Hz Peygamber döneminde kadının çalışma hayatında bulunmasına bir yasak getirilmemiş olduğu görülmektedir.

İslam Hukukunda Kadının Çalışması

İslam hukuk usulünde "vücup ehliyeti" olarak adlandırılan hak ehliyeti konusunda kadın erkek ayrımına gidilmemiş, "insan olma" vasfı, böyle bir ehliyete sahip olmak için yeterli görülmüştür. Erkeğe sağlanan bütün malî ve diğer haklar kadına da sağlanmıştır. Erkeğin sorumlu olduğu şeylerden kadın da aynen sorumludur (Yıldırım, 2008).

Nisa Suresi 124. Ayette Allah-u Teâlâ, “Kadın olsun erkek olsun, her kim Allah'a inanmış olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” buyurmaktadır. Kuran’ın insana hitabında kadın erkek ayrımı bulunmamaktadır. İndirilen her ayetten inanan her insan dil, ırk, cinsiyet ya da herhangi bir şekilde ayrımdan söz edilmeksizin sorumludur. Ayrıca İslam Peygamberi Hz. Muhammed bütün insanlığa gönderilmiştir. Bu nedenle hükümler de kadın erkek herkesi eşit olarak muhatap almaktadır. Hak ve sorumluluklar noktasında cinsiyete dayalı bir eşitsizlikten söz edilemez ancak iş bölüşümü hususundaki farklılıklar, yaratılıştaki bazı farklılıklar ve fıtrî özelliklerden kaynaklanmaktadır.

Kadın dinin kendine tanıdığı bütün haklara sahiptir ancak yaratılıştan gelen bazı özellikleri nedeniyle de erkeklerle aynı olmadığı yadsınmaz bir gerçektir. Biyolojik ve psikolojik açıdan farklı yaratılmışlardır. Nisa Suresi 32. Ayette “Allah’ın kiminizi kiminizden üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri temenni etmeyin. Erkeklerin kendi kazandıklarından bir payı olduğu gibi, kadınların da kendi kazandıklarından bir payı vardır. Allah’tan O’nun lütuf ve inayetini isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir” buyrulmaktadır. Dolayısıyla bu ayetten, kadın ve erkeğin farklı alanda farklı üstünlükleri olabileceği anlaşılmaktadır (Yıldırım, 2008).

Hz. Peygamber’in kadınlara hitaben “Size evlerinizi tavsiye ederim, çünkü sizin cihadınız evdedir” sözü de kadınların dışarıda kendileri için elverişli şartlarda çalışamayacağı anlamına gelmez. İhtiyaç olması ve kadının da istemesi halinde böyle bir hakkı daima vardır.   Ancak hukuken de olması gerektiği gibi bir istihdamdan en iyi verimi alabilmek için, uygun işte uygun kişilerin çalıştırılması gerekir (Yıldırım, 2008). Daha ucuz işgücü elde edebilmek için kadınların güç yetiremeyeceği, fıtratlarına aykırı bir işte çalıştırılması İslam hukukunda hoş karşılanmaz. Bu kadından önce insan haklarına aykırı bir durumdur. İnsanlara kaldırabileceğinin üzerinde yük yüklemek, gücünün ötesinde bir işle sorumlu tutmak zulümdür.

Hz. Peygamber'in hadisini iki yönden değerlendirmek mümkündür:

a- Kadının evde yaptığı işler, dışarıda yapacağı işlere kıyasla azımsanmayacak derecede yoğun ve önemlidir. Aynı işleri yaptırmak için bir hizmetçi tutulsa, kadının dışarıda çalışarak kazandığına yakın bir masraf yapılması söz konusudur. Dolayısıyla kadın evde çalışmak suretiyle aile ekonomisine ciddi bir katkıda bulunmaktadır. Bu sebeple, yenilenen Türk Medeni Kanunu'nda evlilik sonrası kazanılan malların eşler arasında ortak mülkiyet sayılması dinen de isabetli bir yaklaşım olmuştur. Diğer taraftan kadının evde yapılacaklar işlere fıtraten daha yatkın olması, ailede verimlilik ve kadın erkek arasındaki iş bölümü açısından da daha gerçekçidir (Yıldırım, 2008).

b- Toplumun geleceğini şekillendirecek olan nesillerin yetiştirilmesinde en önemli unsur anne sevgisi ve şefkatidir. Çocuğun ihtiyacı olan sevginin anne dışında temini ise neredeyse imkânsızdır. Bu sebeple dışarıda çalışıp çocuğu için yeterli vakit ayıramayan kadınların çocuklarında pek çok problemin ortaya çıktığını konunun uzmanları belirtmektedirler  (Yıldırım, 2008).

İslam hukukunda aile bireylerinin nafakasını temin etme yükümlülüğü erkeğe aittir. "Onların yiyeceğini ve giyeceğini uygun bir şekilde temin etmek çocuğun babasına aittir." Annelerin nafakasını evlat ve torunlar, evlenmemiş kız çocuklarının nafakalarını da babalar üstlenirler. Dolayısıyla normal şartlarda kadının evi dışında çalışmasını zorunlu kılacak hukuki bir gerekçe mevcut değildir. Ancak ahlakın bozulması sebebiyle aile bireylerinin sorumluluklarını yerine getirmemeleri, hukuki yapının yetersizliği, yaptırım gücü olan organların ihmali gibi sebeplerle; şiddete ve haksızlığa uğramış kadınlara gereği gibi sahip çıkılamadığı durumlarda veya kadının çalışmasıyla daha iyi verim alınacağı düşünülen işlerde yahut da tamamen kadının kendi arzu ve isteği doğrultusunda çalışmak istemesinin önünde hiçbir hukuki engel yoktur. Bunu söylerken, klasik fıkıh kaynaklarında kadının çalışması konusunda kocanın veya velinin izninin şart koşulmuş olduğu itirazı ileri sürülebilir. Bu şart, kadının eda ehliyetinin eksikliğinden değil, tamamen aile içindeki huzur ve düzenin sağlıklı yürütülmesi ile ilgili sosyolojik ve psikolojik şartlardan kaynaklanmıştır. Özetle kadının eş ve anne olmaya dair görevlerini yerine getirmesini engelleyecek bir işte çalışması boşanma sebebi sayılmıştır. Bu durum günümüzdeki kimi çağdaş kanunlar için de geçerlidir. Kadınlar kendi fıtrat ve yeteneklerine uygun işlerde çalıştırılmalıdır (Yıldırım, 2008).

T.C. Anayasası'nın 50. maddesi şöyledir: "Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. Küçükler ve kadınlar ile bedenî ve ruhî yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar."

Özetle söyleyebiliriz ki, kadına çalışıp çalışmama konusunda dayatmada bulunmak İslamî değildir. Kadın seçimlerinde özgürdür. Kadının fıtratına aykırı işlere zorlamak, daha ucuz işgücüne sahip diye onun yeteneklerini sömürmek insan haklarına aykırıdır. Aile hayatının huzuruna engel olmadan, çocuk yetiştirme konusunda elinden geleni yaptıktan sonra kadının sevdiği, istediği ve kendini güvenli, mutlu hissedip başarabildiği her meslek kadın için elverişlidir.

Günümüz Çalışma Hayatında Kadın

Tarih boyunca kadın bir şekilde çalışma hayatının içinde yer almıştır. Ancak özellikle Cumhuriyet sonrası hızlanan sanayileşme ve onun getirdiği kentleşme ve göç etkenlerinin yanı sıra cumhuriyetin getirmiş olduğu hukuk sisteminin kadına tanıdığı kadın-erkek eşitliği, istediği alanda öğrenim görme ve meslek edinme hakları, kadınlar için yeni iş alanlarının açılmasına neden olmuştur. (Ersöz, 1993)

Kadın işgücünün en çok istihdam edildiği sektör hizmetler sektörü olup bu sektördeki iş alanlarından bazıları özellikle "kadınlar için uygun alanlar" olarak toplumsal kabul görmüşlerdir. Sanayi sektörü, özellikle imalat sanayi halen kadın işgücünün oldukça sınırlı olduğu bir sektör olma özelliğini korumaktadır. Oysa aynı sektörde tekstil, gıda, hazır giyim gibi emek yoğun sanayi dalları için kadınlar halen tercih edilen işgücü konumundadır. Her iki sektörde de özellikle kayıt dışı işyerlerinde yoğunlukla kadın ve çocuk işgücü her türlü sosyal hak ve güvenceden yoksun şekilde çalıştırılmaktadır (Koca).

Kadınların hukuksal ve ekonomik durumlarının düzeltilmesi ve çalışma yaşamında daha etkin bir şekilde yer almaları için yasalar çıkartılmış ve Kalkınma Planlarında cinsiyet eşitliği, aile, kadın ve çocuk konusunda ilke ve politikalar belirlenmiş, kadın okuryazarlığı ve istihdamı üzerinde durulmuş, kadınların toplumdaki olumsuz koşullarının iyileştirilmesi gerektiği belirtilmiştir (Önder,2013). Ancak artan teknolojik gelişmeler ve değişen toplumsal yapının sonucunda kadınlar ülkemizde artık sadece emek yoğun ya da nitelik gerektirmeyen işlerde istihdam edilmemekte teknik becerilerin ve mesleki becerilerin gerektiği işlerde de kendini göstermektedir (Durmaz, 2016).

Kadınların işgücüne katılımı, sürdürülebilir kalkınmanın, sosyal gelişmişliğin ve toplumsal refahın önemli bir unsuru olarak kabul edilmekle birlikte, Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranları, özlenen rakamlarda olmayıp yıllara göre değişiklikler gözlenmektedir (1990’da %34,1, 2002’de %26,9, 2004’de %25,4). Kasım 2012’de 30,2 olan oran, Ocak 2013 verilerinde ise %29,3 olarak görülmektedir. Bu değişkenlikte çalışabilir durumda olan ancak çalışmayan bireylerin, ekonomik krizlerde bulabildiği iş ne olursa olsun zorunlu olarak çalışma hayatına katılmasının da rolü olup olmadığı tartışılmaktadır. Yapılan araştırmalar kadınların eşleri işsiz kaldığında işgücü piyasasına girdiğini, ücretli olarak bir iş aradığını ortaya koymuştur. İstatistiklere göre, Türkiye’de yetişkin her on erkekten yedisi, kadınlardan ise yalnızca üçü ev dışında çalışmaktadırlar. Kadınların %71,3’ü kendisi üzerinden herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı değildir. İşgücü içerisinde yer alan her on kadından yaklaşık yedisi ücretsiz aile işçisi olarak çalışırken, erkekler için aynı oran onda birdir. Türkiye’de çalışan kadınların %69,6’sı kentsel kesimde yaşamaktadır. TUİK verilerine göre Türkiye genelinde işsizlik oranı Ocak 2013 için %10,6’dır. Kentte yaşayan en az lise mezunu nüfusta işsizlik oranı kadınlar için ortalama %33,3, erkekler için ise %23,6’dır. Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) verilerine göre, dünya genelinde kadınların işgücüne katılım oranı %51,6 iken bu oran Avrupa Birliği ülkelerinde de %52,9’ dur. Kadınların istihdam oranı dünya genelinde %48 iken, AB genelinde %48,3’e çıkmaktadır (Gül, Yalçınoğlu, Atlı, 2014).

Sonuç olarak çalışma hayatında kadının öncelikle statüsü belirlenmeli ve yaratılıştan gelen özelliklerinin sömürülmemesi esas alınmalıdır. Kadınların iş yaşamında içinde bulundukları olumsuz durumların ardında büyük ölçüde ekonomik ve kültürel nedenler vardır.

Bir ülkenin ekonomik ve sosyal açıdan refahı ve kalkınmışlığı yönünden, kadınların çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve iş olanaklarının arttırılması en önemli konulardan birisidir. Kadının üretkenliğini çalışma yaşamında kullanması, toplumsal yaşamda, karar mekanizmalarında kendi olarak var olabilmesi için yadsınamaz bir koşuldur. Kadınların çalışma yaşamında karşılaştıkları engeller, çoğunlukla salt cinsiyetleri yüzünden önlerine çıkar. Bununla ilgili sorunlar, eşit işe eşit ücret alamamaktan, kadınların çocukların bakımından, ev işlerinden sorumlu görülen kişiler olarak üstlendikleri sosyal rollere kadar birçok değişik konuda sıralanabilir. Kadınlar evlendiklerinde toplum buna uygun bir statü ve davranış beklemektedir. Anne, ev hanımı, eş gibi birden fazla kimlik ve sorumlulukla birlikte çalışma yaşamında var olmaya çalışan kadınlar zorlanmaktadırlar. Eğitimdeki fırsat eşitsizliği ve işe alımlardaki toplumun geleneksel cinsiyetçi görüşleri de sorunun bir başka boyutudur. Eğitim seviyesi düşük olan kadınların özgüveni örselenmekte, buda hareket alanlarını kısıtlamaktadır. Kadınların eğitim düzeyi arttıkça nitelikli işgücüne katılımı da buna paralel olarak artmaktadır. Eğitim seviyesinin yüksekliği kadınların iş bulmasını daha fazla kolaylaştırırken, erkeklerde o kadar önem taşımamaktadır. Kadınların çalışma hayatına katılımlarını arttırmak için, öncelikle eğitimde fırsat eşitliği olanakları sağlanmalıdır. Hizmetlere erişimdeki eşitsizlikler, sağlıkta da farklı sorunlara neden olmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği kadın ve erkeklerin sağlık hizmetine erişimlerini etkilemektedir. Çalışan kadınların sağlığı birçok sosyal ve fiziksel değişkenle ilişkili olup, değerlendirmeler bu faktörler göz önüne alınarak yapılmalıdır. Kadınların iş yaşamındaki durumunun iyileştirilmesi amacıyla, tüm ilgili taraflar birbirlerini önyargısız dinlemeli, üzerine düşeni özveriyle yerine getirmelidir. Bunlar arasında kadınların mesleksel gelişimini sağlayacak eğitim olanaklarının artırılması, cinsiyetçi geleneksel bakış açısını değiştirmeye yönelik uygulamalar yapılması, çalışma koşullarının kadınlara uygun hale getirilmesi, esnek çalışma uygulamalarının yaygınlaştırılması, vergi teşvikleri, çalışan kadınların aile içi sorumluluklarını paylaşmaya yönelik yasal düzenlemeler vb. sayılabilir. Eksiklikler zaman geçirmeden giderilerek, ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel etmenlerin bir arada değerlendirildiği uzun vadeli etkin programlar yapılmalı, kadın dolayısıyla toplum sağlığı için birlikte hareket edilmelidir (Gül, Yalçınoğlu, Atlı, 2014).

 

KAYNAKÇA

Bahadır, A. (2005),  “Tarihte ve Günümüzde Kadın”, İlk Adım Dergisi 06/2005.

Durmaz, Ş. (2016),  “İşgücü Piyasasında Kadınlar ve Karşılaştıkları Engeller”, Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens. Dergisi (AEÜSBED), 2016, Cilt 2, Sayı 3, Sayfa 37-60.

Ersöz G .A. (1993) “Yönetici Kadınların ve Eşlerinin Ev İçi İş Bölümü Konusundaki Tutum ve Davranışlarına İlişkin Sosyolojik Bir Araştırma”, Hacettepe Ünv. Edebiyat Fak. Dergisi.

Gökalp, Z. (2005), “Türkçülüğün Esasları” (Sadeleştiren: Yalçın Toker), Toker Yayınları, İstanbul.

Gül, H, Yalçınoğlu N, Atlı, Z. C (2014), “Türkiye’de Çalışma Yaşamında Kadının Konumu ve Sorunları”, TAF Preventive Medicine Bulletin, 2014:13(2).

Koca, Bennur, “Çalışma Hayatı ve Kadın”, Malatya.

Okiç, M. T. (1981), “İslamiyet’te Kadın Öğretimi”, DİB Yayınları, Ankara.

Önder, N, (2013), “Türkiye’de Kadın İşgücünün Görünümü”, ÇSGB Çalışma Dünyası Dergisi, 1(1), 35-61.

Savaş, R. (2008), “Çalışma Hayatında Kadın (Hz.Muhammed Devri Örneği)”, İslam ve Çalışma Hayatı Ulusal Sempozyumu, 2008, İzmir

Yıldırım, M (2008), “İslam Hukukunda Kadının Çalışması”, İslam ve Çalışma Hayatı Ulusal Sempozyumu, 2008, İzmir