İslam Dünyası, Uluslararası ilişkiler ve Evrensel Ahlak
Dr. Muhammed Muhtar Şankıti

Dr. Muhammed Muhtar Şankıti Kimdir?

Araştırmacı-yazar Muhammed b. El-Muhtar Eş-Şankıti, 1968 yılında Kuzey Afrika ülkelerinden Moritanya'da dünyaya geldi. 1981 yılında Kur'an-ı Kerim ezberini tamamlayarak icâzet aldı. Küçük yaştan itibaren Moritanya'nın tanınmış alimlerinden fıkıh, fıkıh usulü ve nahiv gibi dersler aldı. 1989 yılında Şeriat Fakültesi'nden mezun oldu. Uzmanlık alanı olarak Fıkıh ve Fıkıh Usulü'nü seçti. 1994'te başka bir fakülteden Arapça-Fransızca-İngilizce tercüme diploması sahibi oldu. Amerika'nın Alabama eyaletindeki Güney Kolombiya Üniversitesinde iş idaresi üzerine master yaptı. Teksas Tech Üniversitesi'nde doktora programını tamamlayan Şankıti, "Haçlı Savaşları'nın Sünni-Şii İlişkileri Üzerindeki Etkisi" konulu doktora tezini hazırlamaktadır. Katar'ın başkenti Doha'da Katar Eğitim ve Öğretim Kurumu'na bağlı İslami Araştırmalar Fakültesinde araştırma koordinatörü olarak çalışmakta olan yazar, uzmanlık alanı fıkıh ve siyaset olmasına rağmen aynı zamanda iyi bir şairdir ve İslam edebiyatıyla da yakından ilgilidir. 1997-1998 yıllarında Yemen'in başkenti Sana'daki İman Üniversitesinde tefsir ve nahiv dersleri verdi. Aynı dönemde Yemen Stratejik Araştırmalar Merkezinde araştırma görevlisi olarak çalıştı. Muhammed b. El-Muhtar Eş-Şankıti'nin Arapça ve İngilizce çok sayıda yayımlanmış eseri olmakla birlikte Türkçe ’ye tercüme edilen eserleri: Siyaset Fıkhı Siyasi Sünnet, Sahabe Arasında Siyasi İhtilaflar, Haçlı Savaşların Etkisi Altında Sünni - Şii İlişkileri, İslam Medeniyetinde Anayasal Kriz, 20. Yy. Seçkin İslam Düşünürleri, Siyasi Fetvalar, Doğunun Doğuşu Batının Batışı, Laik Olmayan Bir Demokrasi, Kuran Filozofu

İslam Dünyası, Uluslararası İlişkiler ve Evrensel Ahlak başlıklı ilk dersinde; çağdaş ahlak ekolleri bağlamında Emmanuel Kant’ın  kategorilik akımı, Jeremy Bantham ve John Stuart Mill‘nin yararcılık akımı, David Guthie sözleşmecilik akımı ve Robert Adams’ın ortaya koyduğu ilahi buyruk kuramını temel paradigmaları çerçevesinde ele alarak İslam ahlak anlayışı ile mukayese etti.

  • “Bir eylem, ancak çelişkiye düşmeden, her koşulda, tüm insanlar için genel bir yasaya dönüştürülebildiğinde ahlakidir.” görüşünü benimseyen ve Emmanuel Kant tarafından ortaya konulan kategoricilik akımı,
  • “Bir eylem, daha çok sayıda insan’a haz/fayda sağladığı ölçüde ahlakidir” görüşünü benimseyen, Jeremy Bantham ve John Stuart Mill tarafından ortaya konulan yararcılık akımı,
  • “Bir eylem, belirli bir toplumun insanları tarafından Kabul ettiği ölçüde ahlakidir. Her koşulda geçerli olan evrensel etik ilkeler yoktur.” görüşünü benimseyen, David Guthie tarafından ortaya konulan sözleşmecilik akımı,
  • Ve “bir eylem, koşul ve zemin farketmeksizin yaratanın emirlerine uyduğu ölçüde ahlakidir” görüşünü benimseyen, Robert Adams tarafından ortaya konulan ilahi buyruk kuramı akımından bahsetti.

İkinci dersinde;  çağdaş İslam mütefekkirlerinden Muhammed Abdullah Diraz ve İsmail Faruki’nin İslam Ahlak felsefesi ile ilgili görüşlerinden yola çıkarak kapsamlı değerlendirmelerde bulundu. Ayrıca İslam Ahlak felsefesinin çağdaş ahlak ekolleriyle ilişkisini ele alarak “İslam Ahlakı İlahi bir temele dayanması hasebiyle kemâlî bir sıfat taşımaktadır. Bu nedenle tüm çağdaş akımların doğru ve olumlu yönlerini kendi içinde barındırırken, olumsuz yönlerinden münezzehtir” tespitine yer verdi.

Üçüncü dersinde; siyasi eylemlerde ahlaki muhakeme konusunu ele aldı. Siyaset teorisyeni ile siyasetçi arasındaki farklılıklar, iktina ve sorumluluk ahlakının ayrıştığı noktalara değindi.

  • Siyasetçi olmak; değerler ve maslahatları bilmekten öte, değerlerin ve maslahatların çatışması halinde onlar arasında dengeyi sağlayabilmektir.
  • Siyasi mücadelelerde amacın ahlaki olması, araç ve sonuçları ahlaki kılmaz.
  • Siyasi teorisyenlik daha fazla eleştiri ve fikir beyanı üzerine bina edildiğinden siyaset yapmaya nazaran daha kolaydır. Zira teorisyen olmak için ilkeleri gözetmek ve ona göre görüş beyan etmek yeterlidir. siyaset yapabilmek için maslahatı gözetmek; bunun da ötesinde -çatışması halinde- maslahatlar, değerler ve şer’ler arasında seçim yapma mecburiyeti söz konusudur.
  • İyi bir siyasetçi ilke ve maslahatlar arasında dengeyi kurabilen, doğru ve yanlışı bilmekten öte gerektiğinde ehven-i şerri seçebilendir.
  • Ahlaki davranışlar, iktina ahlakı ve sorumluluk ahlakı bağlamında değerlendirilmelidir. İktina ahlakı; yalnızca bireyi etkileyen ahlaki davranışları kapsarken sorum ahlakı toplumu etkileyen davranışları da içermektedir.
  • Sorumluluk ahlakı; istişare, öngörü, zaman-mekan ve imkan şartlarını dikkate almayı gerektirir.
  • Bir siyasi eylemin/kararın ahlaki oluşu ise niyet, araç ve sonuç aşamalarında ahlaki değerleri taşımasına bağlıdır. Ancak bu tek başında yeterli olmayıp aynı zamanda bağlamsal zekaya sahip bir siyasetçinin bunu gerçekleştirmesi şarttır.

Dördüncü haftada, Joseph S. Nye Jr. görüşleriyle mukayeseli olarak, Niccolò Machiavelli ve Michael Walzer’in siyaset ve yönetim ahlakına dair görüşlerini ele aldı.

  • Machiavelli’ye göre;

- Önemli olan iktidarı korumaktır; bunun için halkın iktidara duyduğu sevgi elbette ki önemlidir. Ancak insanlarda korku duygusunun, muhabbet duygusundan daha baskın olduğu göz önüne alındığında, bir tercih yapılacaksa iktidar sahibi, heybeti muhabbetten daha öncelemelidir.

- Siyasetçi için ahlaki değerlere bağlılık, ahde vefa, fazilet gibi erdemler erdemlerin ötesinde esas olan, iktidarı sürdürmektir. Bu bağlamda, gerektiğinde siyasetçi, toplum nezdinde ahlaki ve faziletli bir imaj oluşturabilir; ancak asıl eylem ve içsel tutumu, bu değerlerle uyumsuz olabilir.

- Önemli olan sonuçlardır. O sonuca hangi niyet ve araçlarla gidildiği önemli değildir. Bu nedenle bir siyasetçi iktidarın bekası için her türlü davranışta bulunabilir.

  • Machiavelli mebadi ve mesalihi cem etmeyi,  hâkim ve hükümetin maslahatı arasında ayrım gözetmeyi ihmal etmemiştir.

Beşinci haftada, uluslararası ilişkilerde ahlaki ilkelerin konumunu, kadim ve muasır dönemi karşılaştırarak ele aldı. 

  • Realizm vb. çıkar eksenli teoriler, ülkelerin sadece kendi menfaatlerini gözetmesi gerektiğini empoze ederken ahlaki temelleri göz ardı etmektedir.
  • Salt çıkar eksenli siyaseti benimsemeyen diğer akımlar ise hem ülke menfaati hem de ahlaki temellerin bir arada olması gerektiğini düşünmektedir.
  • Mevcut uluslararası düzenin ahlaki temelleri ise şu şekilde ifade edilebilir;
  1. Barış esas alınmalı ve barışçıl yöntemlere başvurmak,
  2. Savaş; ancak meşru müdafaa kapsamında söz konusu olabilir,
  3. Tüm ülkeler egemenlik hakları açısından eşittir ve kendilerini savunma hakkına sahiptir,
  4. Ülkelerin iç işlerine karışılması istisnai durumlar dışında yasaktır. Ancak bu üç istisnaya tabidir: 1. Egemen ülkenin askeri müdahale talebinde bulunması, 2. Küresel barışın korunması için BM genel kurulu tarafında müdahale kararının alınması, 3. İnsanlığa karşı suçların önlenmesi için aktörlerce müdahale kararının alınması.
  • Siyasi aktörler, ahlaki ilkeler ve ülke menfaatlerini bir arada gözettiği ölçüde başarıya ulaşacaktır.
  • Ülke çıkarları ile ahlaki ilkeler arasında denge kurabilen contextual intelligence (bağımsız zeka) sahip olan kişiler başarılı siyasi aktörler nitelenir.
  • Behimi garizeleri merkeze alarak insani çıkarları veyahut bireysel çıkarlarını ülke çıkarlarına tercih eden kişiler ise cahil/başarısız siyasi aktörlerdir.