Türkiye’de İslami Düşünce Geleneği
Fatma Babacan

İDE AKADEMİ | DÖNEM ÖDEVİ 2021-2022

Tahsin Görgün. Türkiye’de İslami Düşünce Geleneği. İstanbul: Tire kitap, 2020. ss.194.

Tahsin Görgün’e ait bu eser dar kapsamda Türkiye’de, genel manada tüm Müslümanları ilgilendiren geleneği anlamak, gelenek üzerinden meseleleri tespit etmek, meseleler karşısında çözüm yolları üretmek ve üretilen çözümlerin kapsayıcı olmasının ilkeleri üzerinde tartışarak nihayetinde ânı kavramak ve ândaki sorunlarla başa çıkabilmenin yollarını sunmaktadır.

Eser altı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm:“ İslami Düşünce Geleneği ve Önemi” başlığı altında sunulmaktadır. Bu bölümde kavramsal tahlillerin yapılması ve İslami düşünce geleneğinin neden önem arz ettiği meselesi açıklanmaktadır.  Gelenek algısının bir sorun olarak görülmesinin arka planı, sorunun kaynağı nedir veya kimdir sorusudur. Yani sorun İslam’ın mı yoksa Müslümanların sorunu mudur, meselesidir. Yazar, İslami düşünce geleneği yapısını inşa edebilmek için öncelikle okurun zihninde kavram ağını oluşmaktadır. Kavramların doğru anlaşılması ve yerli yerinde kullanımı ilerleyen bölümler için geçmiş, şimdi ve gelecek inşasının ilk basamağını oluşturacaktır. (s.11-50)

İkinci bölüm: “Türkiye’de İslami Düşünce Geleceği” başlığıyla konu artık Türkiye özeline indirgenmektedir. Tarihsel süreçte Türkiye, süregelen İslami düşünce geleneğinden hangi açılardan etkilendi ve Türkiye ilerleyen süreçte geleneği nasıl konumlandırdı, meseleleri tartışılmaktadır. Türkiye’de İslam düşüncesinin algılanması kendini daha çok tarih üzerinden göstermektedir. Tarihten beslenen bir algıyla anlaşılması doğru olmakla beraber, araştırmacıların bunu salt bir eser, âlim veya bir konuyu esas alarak tartışmaya açması ve geleneğin alanının daraltması, geleneğin yanlış anlaşılmasının önündeki en büyük engeldir. Bu engel düşüncelerden biri de Fazlurrahman’ın da içinde bulunduğu modernist düşüncedir.[1] (s.51-97)

Üçüncü bölüm: “ Dini İlimler ve Bilginin Yeniden Üretimi” bahsinde Hz. Peygamber, sahabe nesli ve sonraki neslin bilgi karşısındaki tutumu ele alınarak, değişen ve gelişen dünyada bilginin konumu meselesi tartışılmıştır. Hz. Peygamber, Kur’an’ın kendisine indirilmesi ve onu tebliğ etmesiyle taayyün safhasını geçirmesi, sonraki dönem olan sahabe ile temyiz ve tayin edilmesi, sahabeden sonraki âlimler tarafından da takyid edilmesi, Kur’an’ın hep bu haliyle anlaşılmasını gerekli mi kılmalıdır, sorusu bu bölümün önemini ortaya koymaktadır. Bu konu hakkında net bir cevap vermek mümkün gözükmemektedir. Çünkü sorunun temeline Müslümanca bir bakış açısıyla bakılmamaktadır. Dolayısıyla bu da gayrimüslimlerin perspektifinden bakmayı gerektirmektedir. Onların bakış açısı da bunu “evrensellik” üzerinden açıklamaktadır. Bu bölümün bir diğer tartışma konusu, tarihselciliğin yapısı üzerinedir. Tarihselcilik iddiaları bir yöntem sorunu mudur yoksa ideolojik bir hareket olarak mı karşımıza çıkmaktadır. Görgün, buradaki sorunun kaynağını siyasi olanın, teolojik olarak lanse edilmesiyle açıklamaktadır. (s.99-120)

Dördüncü bölüm: “Çağdaş Dünyayı Anlamada İslam İlim Geleneği” başlığı altında, çağdaş kavramıyla neyin kast edildiği, çağdaş döneme giriş sürecini etkileyen unsurlar neler olduğu, Türkiye ve İslam dünyasının bu çağdaş dünyada nasıl değişim gösterdiği, sorularına cevaplar vermektedir. Çağdaş, iki yönlü bir kavramdır. Ya “ânı belirten bir zaman ifadesi” ya da “modern” olanı ifade etmek için kullanılmaktadır. Çağdaş döneme geçiş Batı’nın 18. yy’ın ikinci çeyreğinden sonra harekete geçmesiyle başlamaktadır. Bu döneme kadar tüm coğrafyalar gelişimini İslam dünyasındaki gelişmelere borçluydu, bu dönemden sonra ise her şey Grek kültürüne dayandırılma gayretine girmektedir. Çağdaş dünya, etkinliğini siyasi güç üzerinden tanımlama cihetine yönelmiştir. (s.121-145)

Beşinci Bölüm: “Bir Vahiy Medeniyeti Olarak İslam ve Batı Medeniyeti” başlığıyla, İslam ve Batı medeniyeti arasında bir mukayese görülmektedir. Batı’nın 18. yy’ın son çeyreğinden başlayıp, 19. yy’ın başlarında kendisini açıkça gösteren, Aydınlanma dönemi olarak da bildiğimiz sürecin öncesi ve sonrası arasındaki, Tanrı anlayışının uğradığı hüsran dile getirilmektedir. Ortaçağda etkili olan tabii din, tabii hukuk anlayışı ve bu tabii anlayış sonucunda gelişen toplumsal sözleşme kuramının merkezinde olan “Tanrı” ve “kilise” kavramları yeniçağda yerini “akla” bıraktı.[2] Bu sürece damga vuran meselelerden bir diğer akım olan “pozitivizm” anlayışı ortaya çıktı. Pozitivist düşünce aklı geriye attı ve önemli olanın fıtrat olması gerektiği algısına yöneldi. (s.147-173)

Altıncı Bölüm: “Müslümanların Bugünkü Meseleleri” başlığı altında geleneğin Müslüman kesim ve özelde de Türkiye açısından doğru anlaşılması, meselelerin tespitinin doğru saptanması gerektiği konuları üzerinde durmaktadır. Müslümanların sorunları, inşasında bir rol üstlenmedikleri sürece dâhil olmaları ile başlamaktadır. Sürecin içinde var olunduğu ve katkıda bulunulduğu müddetçe o dünyada yaşamanın değeri olacaktır. Burada devreye tüm Müslümanların tartışması gereken “medeniyet” meselesi girmektedir. İslam ve Batı arasındaki ilişki, İslam kültürünün içinde Batı’ya ait unsurlar barınsa da bu kültürün İslam ile yoğrulmuş temel değerlerinin izleri silinmiş değildir. Çünkü altında “asla sadakat gayretindeki asla ihanet” yatmaktadır.  Önemli olan değişimin ve gelişimin farkında olmaktır. (s.175-189)

Her başlık sonraki başlığı gerektirecek biçimde kurgulanmıştır. Yani genelden özele indirgenerek açıklanan Türkiye’deki İslami düşünce serüveninde ilk olarak kavramların tanımlanması ve tahlil edilmesi, Müslümanlar için neden önemli olduğu meselesine değinilmesi, Türkiye’de geleneğin nasıl algılandığı ve bunun tarihsel süreçteki yansımalarının ne şekilde tezahür ettiği meselesi, değişen dünya düzenindeki gelişmelerin nasıl bir yol izlediği ve İslami düşünce geleneğinin bundan ne ölçüde etkilendiği, Batı’nın İslam düşünce geleneği üzerindeki akislerinin İslam düşünürleri tarafından nasıl yorumlandığı ve tüm bunları dikkate alarak geliştirilmesi öngörülen yeni yöntemler için düşünce geleneğinin arka planının anlaşılmasıyla birlikte geliştirilecek çözüm önerilerinin etkinliğinin artması için bir yol haritası çizmektedir.

KAYNAKÇA

Cevizci, Ahmet. Paradigma Felsefe Sözlüğü. İstanbul: Paradigma Yayıncılık, 6. Basım, 2005.

Görgün, Tahsin. İslam Modernizm ve Batılılaşma. İstanbul: Tire kitap, 1. Basım., 2021.

Görgün, Tahsin. Türkiye’de İslami Düşünce Geleneği. İstanbul: Tire kitap, 1. Baskı., 2020.

Güriz, Adnan. Hukuk Felsefesi. Ankara: Siyasal Kitabevi, 14. Basım, 2019.

Kalın, İbrahim. İslâm ve Batı. İSAM Yayınları, 17. Basım., 2021.

Öktem, Niyazi. Hukuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisi. İstanbul: Beta, 4. Basım, 1988.

 

 

[1] Modernizm algısının arka planını daha iyi anlayabilmek için ayrıca bk.: Tahsin Görgün, İslam Modernizm ve Batılılaşma (İstanbul: Tire kitap, 2021), 25–93; İbrahim Kalın, İslâm ve Batı (İSAM Yayınları, 2021), 109–124.

[2] Tabii hukuk anlayışına detaylı yaklaşım için ayrıca bk.: Adnan Güriz, Hukuk Felsefesi (Ankara: Siyasal Kitabevi, 2019), 198; Ahmet Cevizci, Paradigma Felsefe Sözlüğü (İstanbul: Paradigma Yayıncılık, 2005), 531; Niyazi Öktem, Hukuk Felsefesi ve Hukuk Sosyolojisi (İstanbul: Beta, 1988), 82–83.