Kur'an Temelinde Yorum Yöntemleri


İDE AKADEMİ 2021-2022 | DERS NOTLARI I. Ders | 13 Ekim 2021

Kur'an Temelinde Yorum Yöntemleri

  • Yorum yöntemi ve yaklaşımı, yorum nesnesinin nasıl tanımlandığıyla belirlenir.
  • Kur’an’ın tarih üstü bir varlığı vardır, insan ise tarih içinde, yaratılmış, Allah’ın yarattığı mekân-zaman içinde var olan bir varlıktır.
  • Kur’an-ı Kerim, Kur’an’ın levh-i mahfuzdaki varlığından bahsediyor ve oradan Kur’an-ı Kerim’in dünya semasına gelişini İbn Abbas kanalından gelen rivayetlerden öğreniyoruz.
  • Aslında Kur’an-ı Kerim’in levh-i mahfuzda olduğu, hatta bütün kitapların oradan geldiği, daha sonra Kur’an’ın dünya semasına geldiği ve oradan da Cebrail vasıtasıyla şartlar gerektirdikçe Allah’ın Resulüne ulaştığını öğreniyoruz.
  • Vahiy yoluyla ulaşan bu bilgiyi Peygamberimiz de kendi toplumuna ulaştırıyor. Buradan itibaren Kur’an-ı Kerim tarih içine girmiş oluyor.
  • Müslümanlar daha sonra bununla ilgili olarak şöyle bir söylem geliştirmiştir:

Kur’an-ı Kerim o kadar değerli bir kitap ki onun muhataplarına ulaşmasında protokol izlenerek ve parça parça gelmiş olması onun bir üstünlüğünün de göstergesidir.

  • Müslümanlar bu durumun Kur’an-ı Kerim’in Tevrat, İncil gibi kitaplara olan üstünlüğünü de gösterdiğini düşünmüşlerdir. Bu sonradan gelişen bir söylemdir.
  • Tevrat’ın, İncil’in oluşum tarihine baktığımız zaman, onların da bir çırpıda oluşmadığı görülmektedir.
  • Ramazan’da Cebrail (as) dünya semasına gelmiş, oradan Hz. Peygambere Kur’an’ı ayet ayet getirmeye başlamıştır. Bu 23 yıl devam eden bir süreçtir. 
  • Kur’an’ın bu anlatımlar ışığında bir tanımını yaparsak onun aslında yorumunu nasıl geliştireceğimize dair bir ipucu vermiş olacağız.
  • Kur’an’ın ilk ayetinin gelişi ile birlikte muhataplar ve vahiy arasında bir diyalog başlamıştır. Bunu başlatan Allah’tır ve O’nun insanlar arasından bir elçi seçmesidir.
  • İbn Abbas şöyle rivayet ediyor: “Müşrikler konuştu, Kur’an da cevaben onlara konuştu.” Bu diyalog, Kur’an’ın boşluğa konuşmadığını ifade etmektedir.
  • Bir durum söz konusu olduğunda vahiy karşılıklı soru-cevap ve konuşma süreci başlatmaktadır.
  • Risaletin başlangıcında Resulullah açıktan tebliğde bulunmuyor, Hz. Ömer’in Müslüman olmasıyla açık davet başlıyor. Bu açılmayla birlikte sert bir itirazla karşılaşıyor vahiy. Bu konuşma o toplumun dilinde başlatılan bir konuşma, yani Arapça.
  •  Kur’an’ın cem edilmesi, toplanması sürecinde Hz. Osman şu ifadeyi kullanıyor: “Kur’an Kureyş dilinde inmiştir.”
  • Kur’an muhatapların anlaması için Arapça olarak inmiştir. Peygamberimiz bu mesajı toplumun diliyle onlara anlatıyor ki bir karşılıklı konuşma ya da anlaşma olsun.
  • Aksi halde müşrikler şöyle itiraz edebilirlerdi: “Araplara Arapça olmayan bir dille mi konuşuyor, hitap ediyor?”
  • Allah vahyini daha önce Süryanice, Aramice, İbranice dillerinde de göndermiştir.
  • Dil dediğimiz zaman gramer, sentaks, sarf, nahivden bahsetmiyoruz. Dil aslında bizi her şeyiyle kuran, bir anlamda zihnimizi kuran bir yapıdır.
  • 610’dan 632’ye kadar oradaki insanların diliyle Kur’an’ın hitap etmesi, peygamberin onların arasından seçilmiş olması çok önemlidir.
  • Resulullah o toplumun içinden çıkan, orada yetişmiş ve o toplumun dille ifade etmediği unsurları da bilen birisidir.
  • Kur’an’ın tabiatıyla ilgili olarak şunu görmemiz gerekiyor: Kur’an-ı Kerim peygambere (as) vahyedildi ve peygamber (as) onu toplumuna tebliğ etti.
  • İlk defa Kur’an’la insanlar nasıl karşılaştı? Hz. Peygamberin sesiyle karşılaştılar. Elçi zaten bununla görevli ve vahyi bu şekilde telaffuz etti, muhataplara ulaştırdı.
  • Muhatap diye bir kelime kullanıyoruz, onların müşrik olduğunu söyledik. Kur’an’a baktığımız zaman onları şöyle tanımlıyor: “Kâinatı kim yarattı diye sorsak Allah diyecekler.” Bunlar Allah’ın yanında başka Tanrılara da inanıyorlar, zaten bu yüzden müşrik olarak adlandırılıyorlar.
  • Kur’an-ı Kerim bir bütün halinde gelmedi o topluma, gerektikçe, olaylar geliştikçe gelmiştir.
  • Olaylar gelişiyor, müşrikler bir şey söylüyorlar, Allah da cevaben bir şey söylüyor.  Bu çevrimsel olarak 23 yıl devam ediyor.
  • Her vahiy olayında vahyin birinci hali yaşanıyor. Vahyin V1 hali diyelim buna, Kur’an bir söz olarak muhataplara ulaştırılıyor.
  • Muhataplar eğer Hıristiyan olsaydı ki bunu Medine döneminde göreceğiz, muhataplar Yahudi olduğunda göreceğiz, oradaki konuşmanın konusu, dili, üslubu değişiyor.
  • Ama muhataplar Mekke döneminde on-oniki yıllık süre içerisinde müşrikler olduğu için onların anlayacağı şekilde, onların itiraz ve tutumlarına ilişkin bir konuşma görülmektedir.
  • Ayet ilk indiği anda, diyelim ki 3 ayet indi ve Resullullah muhataplara okudu. Orada muhataplar vardı, muhataplara cevap vardı ya da vahiy tarafından yeni bir tartışmayı açma vardı.
  • Her bir vahiy olayı aslında bir kere gerçekleşiyor. Tekrarı mümkün değil. Daha sonra olaydan geri kalan Peygamberimizin ağzından dökülen ayetlerdir.
  • Ama o ayetler daha sonra sadece tekrar veya taklit ediliyor. Diğer bir ifadeyle Risalet’ten on sene sonra veya beş yüz sene,1400 sene sonra hiç fark etmez, Kur’an’ın V1 halini bir daha orada olanlar bile yaşayamıyor.
  • Ondan sonraki Kur’an’la karşılaşmalarımız V2 halidir. Bizim Mushaf’ta okuduğumuz ayetler Kur’an’ın V2 halidir.
  • Daha sonraki okumalarda, belki o ilk anı hatırlayarak ayetler anlamlandırıldı ama vahyin geldiği ilk andaki ortam olmadan okunacak ve okunmaktadır.
  • Mealinden Kur’an okumalarımız ve anladıklarımız ile Kur’an’ın ilk indiği anda kast ettiği anlamları karşılaştıralım. İlk anı hesaba katmazsak, oradaki anlamı anlamamız mümkün olmayacaktır.
  • Bizim Kur’an’la muhataplığımız bir kaydı okuyarak gelişiyor. Bizim hiçbir zaman orada olan sahabenin, müşriklerin, Ehl-i kitabın yaşadığını yaşamamızın imkânı yoktur. Her söz bağlam içinde söylenerek orada anlam kazanmaktadır.