İBRAHİM KALIN I BİLGİ TASAVVURUMUZ: DÜN VE BUGÜN I İDE BAHAR DÖNEMİ AÇILIŞ DERSİ

 

İDE 6. Bahar Dönemi açılış dersini İbrahim Kalın verdi. Dersin konusu “Bilgi Tasavvurumuz: Dün ve Bugün” idi.

 

Sn. Kalın konuşmasının başında, aklı bilginin kaynağı/teyit edici tek otoritesi olarak gören Kartezyen epistemolojinin bilgi-varlık çatallaşmasına/dikotomisine yol açtığına dikkat çekti; ontolojisi olmayan böyle bir epistemolojinin eksik ve yanıltıcı olduğunu hatırlattı. 

Klasik İslam düşüncesinin bu Kartezyen düşünceye itibar etmediğini; bilgi-varlık ilişkisini yaratma kavramı ile birlikte ele alan ve bu üçlü arasındaki ilişkiyi bir hakikate (hikmete) dayandıran teistik realizmi esas aldığına değindi.

İslam düşüncesinin varlığın dinamik ve hiyerarşik olduğu/meratibü’l vücuda dayandığı tezini içeren ontoloji tasavvurunu geliştirdiğini, bu tasavvurun bilgi sistemlerinin, epistemik enstrümanların da bir hiyerarşik yapıya sahip olmasını zorunlu kıldığını, ancak bunun modern kulaklarımıza ağır geldiğini ifade etti. Bu nedenle “Klasik İslam düşüncesinin ortaya koyduğu varlık ve bilgi tasavvurunu doğru bir şekilde bugün yeniden nasıl inşa edebiliriz?” sorusunu sormamız gerektiğini belirtti.

 

Bugün büyük oranda varlığın yerini fiziki, maddi gerçekliğin aldığını; bunun da ötesinde sanal gerçeklik, güçlendirilmiş gerçeklik, karma gerçeklik, genişletilmiş gerçeklik, yaygınlaştırılmış gerçeklik, alternatif gerçeklik derken bu gerçekliklerin bizi metaverse gerçekliği ile karşı karşıya bıraktığını belirtti. Sanal deneyimlemeyle, sayısal dizimle inşa edilen bu yeni var olma alanlarının, “sanal, hayali” diye bir kenara itmeden varlık-bilgi tasavvurumuz üzerindeki olası etkileri üzerinde düşünmemizin gerekliliğine işaret etti.

Matematize edilmiş formüllerle inşa edilen bu alanların, bilgi ile doğrudan ilgili bir dizi idrak sorunları setini beraberinde getirdiğine değinen Kalın, bu sanal gerçeklik içerisinde bize sunulan sonsuz opsiyonların, tercihlerin bizi özgürlük alanımızı mı, yoksa bu sanal âlemleri inşa eden şirketlerin/güç odaklarının insanlık ve dünya üzerindeki kontrolünü mü genişlettiğini sorgulamamızı zorunlu kıldığını; bilgi-varlık tasavvurumuz ile var olmanın/bilmenin/idrak etmenin değişik biçimleri üzerinde düşünmemizi icbar ettiğini dile getirdi.

İbrahim Kalın, konuşmasının devamında Kartezyen epistemolojinin pür akli varlıklarla pür maddi varlıkları birbirine bağlayan, irtibatlandıran bir ara kategoriyi ihmal ettiğini belirtti. Klasik İslam düşüncesinde ise bu ara alanın âlem-i hayal olarak formüle edildiğini, ancak Müslümanların da Kartezyen düşüncenin etkisiyle büyük oranda bunu unuttuğunu dile getirdi. “Gerçekliğin süreli yeniden inşa edildiği bu hiperrealite çağında biz alem-i hayal, hakikat, varlık, gerçeklik ve bilgi arasındaki ilişkiyi nasıl inşa edebiliriz?” sorusunu sormanın önemine dikkat çekti. Fotoğraf sanatı ve sinemanın âlem-i hayal ile ilişkilendirdiğinde bu açıdan yeni imkânlar doğurduğuna, yeni zihin kapıları açtığına değindi.

***

İbrahim Kalın, İslam düşüncesinde hikmetin iyi, güzel ve doğru kavramlarını bir bütün olarak bir araya getirdiğini ve bu bütünlükte ısrarcı olduğunu; varlığa iyi, doğru ve güzel zaviyesinden aynı anda bakmayı talep ettiğini belirtti. Ancak modern, ileri kapitalizm ve hiperrealite çağında yaşadığımız pratiğin, bunların birbirinden ayrı şeyler olduğunu ve bu nedenle ihmal edilebilir, hatta vazgeçilebilir olduğunu telkin ettiğini ifade etti. İyi, doğru ve güzel kavramlarının birbirinden ayrıldığında, mesela güzelin alınıp satılan, şehvetle ilişkilendirilen, zahire indirgenen, metalaştırılan bir kavrama dönüştürme yanlışlığına dikkat çekti.

Cahiliyenin kavramsal manasının bilgisizlik, malumatsızlık değil; hikmet yoksunluğu olduğuna işaret etti. Cahiliyenin İslam öncesi adetler, gelenekler, ananeler, fikirler, tasavvurlar olarak tanımlanmasının bir tesadüf olmadığını; hikmetin bize Cahiliyenin ötesinde iyiyi, doğruyu, güzeli ve bunların bütünlüğünü hatırlatan bir bilgi biçimini ifade ettiğine değindi.

Hikmetin bir diğer önemli boyutunun da insanın ben bilgisine, ben idrakine kavuşması için ona yol çizmesi olduğunu belirten İbrahim Kalın, son tahlilde bütün bilgilerin, bütün ilimlerin nihai amacının insanın kendisini bilmesidir, dedi. İslam düşünürlerinin, ben bilgisini âlemin bilgisinden, âlemin bilgisini Yaratıcının bilgisinden ayrı ve bağımsız düşünmediklerini ve bu bakış açısının, “Kendini bilen Rabbini bilir.” cümlesinde ifadesini bulduğunu belirtti.

İbrahim Kalın, yaşadığımız çağı ifade ederken yapılan “bilgi çağı” tercümesi hatası nedeniyle aslında enformasyon/malumat çağı olan günümüzde malumat ile bilginin, bilgi ile hikmetin birbirine karıştırıldığını, ancak İslam nazarında bilginin bize varlığı ve kendimizi anlamada istikamet kazandıran, insanı kemal yolculuğunda yüksek mertebelere taşıyan dönüştürücü bir hâl/hakikat olduğunu ifade etti. Zira İslam’da hakikatin bilgisinin, eşyayı tasvir etmeye yönelik “nasıl” sorusunun cevabını vermeye yarayan malumat değil, hikmet olduğunu; hikmetin varlığın hakikatine ulaşmada bize “neden ve niçin” sorularının cevabını verdiğini, insan üzerindeki dönüştürücü gücünün de buradan geldiğini belirtti. “Niçin” sorusunun cevabını, “nasıl” sorusunun yanıtı olan fizik, kimya, matematik gibi bilimlerin değil ilahiyat, felsefe, metafizik, sanat gibi bilim dallarının vermesi gerektiğine işaret etti.

Varlığın nasıl var olduğu hususunda fizik bilimlerin incelenebilir, tahlil ve tasvir edilebilir verilerinin varlığın nasıl işlediğini anlamamıza dair bize önemli fırsatlar sunabildiğini, ancak asıl meselenin “varlığın niçin var olduğu, Allah’ın neden yaratmaya karar verdiği?” sorusu olduğuna değindi. İslam düşüncesindeki hikmetin “niçin’ sorularının cevabını veren bilme biçimini ifade ettiğini belirtti. Bu nedenle “Hakikatin bilgisi olarak hikmet nedir ve bugün bir anlamı var mıdır?” sorusunun önemini vurguladı.

***

İbrahim Kalın, konuşmasının devamında, varlığın atomize edildiği, bilginin sentetik hâle geldiği bir çağda farklı ilim dalları arasındaki bütünlüğü, ilişkiyi, interdisipliner geçişkenlikler üzerinde hep konuşulduğunu, ancak mesafe almakta çok zorlanıldığını, bu tür girişimlerin çoğunun yarım kaldığını ifade etti. Bunun için İslam’ın tevhit inancını esas alan; bu çokluk âlemi içerisinde görünenlerin ötesinde kesrette vahdeti, derindeki bütünlüğü kavramak için farklı bilgi türlerini bir bütünlük içinde yeniden telif edecek (holistik) bir çabanın ortaya konulması gerektiğinin önemini vurguladı. Başka bir ifadeyle dinî bilginin, felsefi bilginin, bilimsel bilginin, sanatsal bilginin, sosyolojik bilginin ve diğer bilgi türlerinin birbirleriyle ilişkisini esaslı bir şekilde ortaya koyacak; klasik ilim literatürümüzde sıkça karşımıza çıkan ilme’l-yakîn, hakk’al-yakîn, ayne’l-yakîn gibi kavramların tekabül ettiği gerçeklikleri, hakikatleri bugün yeniden tanımlayabilecek bir çabanın ortaya konulması gerektiği üzerinde durdu. Buradan hareketle “Bu farklı ilim dalları arasındaki bütünlüğü, ilişkiyi, interdisipliner geçişkenlikleri bugün yeniden nasıl inşa edebiliriz?” sorusunun ehemmiyetine dikkat çekti.

***

Bugünün gerçekliğini ıskalamadan, kendimizi bir fanusa, çerçeveye, daha açıkçası bir konfor alanına kapatmadan, mahpus etmeden bugünün bu gerçekleriyle, hiperrealitesinden metaverse’üne, hayal perdesinden diğer varlık türlerine kadar her alanda karşımıza çıkan bu varlık ve idrak biçimlerini, bilgi teknolojilerini ve benzeri şeyleri kavramamıza imkân sağlayacak yeni bir başka kavram setine olan ihtiyacımıza işaret etti.

İbrahim Kalın, son olarak 21. yüzyıldaki varlık ve bilgi yolculuğumuza istikamet kazandıracak bir meta felsefeyi inşa etmenin ne kadar önemli olduğu durdu.

 

 

Videolar